1 Nisan 2013 Pazartesi

SUAT DERVİŞ'İ YENİDEN OKUMAK


                           SUAT DEVİŞ’İ YENİDEN OKUMAK


Suat Derviş bu zamana kadar çeşitli kimliklerin atfedildiği bir yazar olarak karşımıza çıkmıştır.  Nazım Hikmet’in Suat Derviş’i yazdığı düşünülen Gölgesi şiirinde “Bir kere eğemedim bu kadının başını” dizesinde bahsedilen “başını eğmeyen kadın”, erkek matbuatında ışıldayan bir “kadın” gazeteci ve yazar, dört evlilik yapmış olduğundan “çapkın” bir kadın, “komünist yazar”, “feminist yazar”, “toplumcu gerçekçi yazar” gibi türlü yakıştırmalarla anılmıştır. Özellikle erkek dünyasında kadınlığıyla var olan güçlü ve marjinal bir imaj yakıştırılırken yaşamına baktığımızda, kitaplarını okuduğumuzda karşımıza kırılgan bir kadın olarak çıkıyor. Kitaplarını okuduğumuzda ne ateşli bir komünist ne de sıkı bir feminist yazar görüyoruz. Suat Derviş neredeyse ideolojik temelli hiçbir düşünce barındırmayan, belki fazlasıyla örtük, çekingen göndermelerin seçilebildiği kitaplarla karşılamış okurunu. Araştırmacılar içinse Marksist okumadan çok hiç de zorlama olmayacak psikanalitik okumaya teşvik eden kitapların yazarı denemenin yerinde olacağı kanısındayım. Ne var ki toplumsal dönüşümün İstanbul sokaklarına taşındığı özellikle son yapıtlarında sınıfsal katmanları gözlemlemek de mümkün.
Yaratılmış Suat Derviş imajı bir yana Suat Derviş Osmanlı’dan Türkiye’ye bir medeniyet dönüşümünün esintisinde yaşamış bir yazar. Dolayısıyla seçimleri ile toplumsal dönüşümü hayatında yakın mesafeden deneyimlemiş yazarlardan biri. Denilebilir ki Osmanlı’nın son döneminden Cumhuriyet’e,  İkinci Dünya Savaşı’ndan çiçek çocuklara, Deniz Gezmiş’in idamına kadar toplumsal dönüşümü her hâliyle solumuş bir yazar Suat Derviş. Toplumsal dönüşümün yakın tanıklığı kadar -özellikle son yapıtlarında- sınıfsal katmanlara dair gözlemleriyle de ilgi çekici. Yapıtlarında okurunu bazen naif bir Tanzimat romanı karakteri, bazense varoşların gülü bir hayat kadını ile buluşturması belki de yazarın bu özelliğinden ileri geliyor.  
Tıpkı kitaplarının trajik sonu gibi bir hayat; parlayan bir yıldızın yalnız ve sessiz sönüşüdür Suat Derviş’in hayatı. Saraydaki sultan bebeklerini dünyaya getiren modern bir babanın sunduğu hayatın ışıltısından yalnız başına zar zor geçimini sağlayarak öldüğü evreye kadar inişlerin çıkışların iç içe olduğu sıra dışı bir hayat ve birbirinden farklı yapıtlar…
Suat Derviş aynı zamanda bugün okuruyla buluşamayan bir yazar; çünkü çoğu günümüz Türkçesi’ne çevrilmiş ve kitaplaştırılmış olan yapıtlarının baskısı tükenmiş durumda. Oysa yazarın yapıtları bilhassa edebiyat araştırmacılarına yeni okuma ufukları sunacak yüzlerce satırla dolu. Yayın dünyası ile birlikte Yeşilçam da yazara hakkını teslim etmemiştir. Fosforlu Cevriye yazık ki sinema sektörü tarafından katledilmiş bir eser.
           Son eserlerinden Fosforlu Cevriye tiyatrodan hak ettiği değeri bulurken sinemadan hak ettiği değeri bulmak şöyle dursun büsbütün “kitsch”leştirme projesine tabi tutulan bir filme dönüştürülmüştür. Eseri büsbütün metamorfoza uğratan korkunç bir senaryo. Bugüne değin çekilmiş iki filmde de Fosforlu’nun samimi, gerçek dünyasını yansıtamamış, sade külhanbeyi nidalarıyla karşımıza çıkan mutasyon Fosforlularla akıl bulandıran yapımlar. Liz Behmoaras Suat Derviş Efsane Bir Kadın ve Dönemi başlıklı biyografi kitabında yazarın film şirketinden ödemesini istemek üzere yazdığı mektuba yer verir. Bu mektupta şu cümleler yer almaktadır: “Efendim, bu kadar küçük bir para için sizi hiçbir zaman rahatsız etmek istemezdim fakat yirmi gün evet kocamı kaybettim. Bu kadar gülünç bir paraya ihtiyacım var. Şimdi içinde bulunduğum perişanlığım geçer geçmez yeniden iş yapma imkânları için sizi göreceğim(…)”(262). Bu ifadelerden anlatılan hikâyenin yazarına rağmen kötü bir senaryoya dönüştürüldüğü de çıkarsanabilir. Belki de Derviş kitabını filmleştirilebileceğini düşünerek yazdı. Fosforlu Cevriye hikâyesiyle Ağır Roman kadar sert olmasa da yeraltının sesini kadın duyarlılığı ile veren iyi senaryoyu hak eden bir yapıt.
Suat Derviş’e dair söylenecek, yazılacak çok şey var. Şimdilik genel bir yazı ile okurunu ezber bozan okumalara davet eden bir yazar olduğunu yazmakla yetineceğim. “Suat Derviş yeniden okunup başka metinlere (film senaryolarına) taşınacak nitelikle tılsımlı kitapları ile okurunu bekliyor” demek isterdim tabii okunabilirse.