SUAT DEVİŞ’İ YENİDEN OKUMAK
Suat Derviş bu zamana
kadar çeşitli kimliklerin atfedildiği bir yazar olarak karşımıza çıkmıştır. Nazım Hikmet’in Suat Derviş’i yazdığı
düşünülen Gölgesi şiirinde “Bir kere
eğemedim bu kadının başını” dizesinde bahsedilen “başını eğmeyen kadın”, erkek
matbuatında ışıldayan bir “kadın” gazeteci ve yazar, dört evlilik yapmış
olduğundan “çapkın” bir kadın, “komünist yazar”, “feminist yazar”, “toplumcu
gerçekçi yazar” gibi türlü yakıştırmalarla anılmıştır. Özellikle erkek
dünyasında kadınlığıyla var olan güçlü ve marjinal bir imaj yakıştırılırken
yaşamına baktığımızda, kitaplarını okuduğumuzda karşımıza kırılgan bir kadın
olarak çıkıyor. Kitaplarını okuduğumuzda ne ateşli bir komünist ne de sıkı bir
feminist yazar görüyoruz. Suat Derviş neredeyse ideolojik temelli hiçbir
düşünce barındırmayan, belki fazlasıyla örtük, çekingen göndermelerin
seçilebildiği kitaplarla karşılamış okurunu. Araştırmacılar içinse Marksist
okumadan çok hiç de zorlama olmayacak psikanalitik okumaya teşvik eden
kitapların yazarı denemenin yerinde olacağı kanısındayım. Ne var ki toplumsal
dönüşümün İstanbul sokaklarına taşındığı özellikle son yapıtlarında sınıfsal
katmanları gözlemlemek de mümkün.
Yaratılmış Suat Derviş imajı bir
yana Suat Derviş Osmanlı’dan Türkiye’ye bir medeniyet dönüşümünün esintisinde
yaşamış bir yazar. Dolayısıyla seçimleri ile toplumsal dönüşümü hayatında yakın
mesafeden deneyimlemiş yazarlardan biri. Denilebilir ki Osmanlı’nın son
döneminden Cumhuriyet’e, İkinci Dünya
Savaşı’ndan çiçek çocuklara, Deniz Gezmiş’in idamına kadar toplumsal dönüşümü
her hâliyle solumuş bir yazar Suat Derviş. Toplumsal dönüşümün yakın tanıklığı
kadar -özellikle son yapıtlarında- sınıfsal katmanlara dair gözlemleriyle de
ilgi çekici. Yapıtlarında okurunu bazen naif bir Tanzimat romanı karakteri,
bazense varoşların gülü bir hayat kadını ile buluşturması belki de yazarın bu
özelliğinden ileri geliyor.
Tıpkı kitaplarının trajik sonu
gibi bir hayat; parlayan bir yıldızın yalnız ve sessiz sönüşüdür Suat Derviş’in
hayatı. Saraydaki sultan bebeklerini dünyaya getiren modern bir babanın sunduğu
hayatın ışıltısından yalnız başına zar zor geçimini sağlayarak öldüğü evreye
kadar inişlerin çıkışların iç içe olduğu sıra dışı bir hayat ve birbirinden
farklı yapıtlar…
Suat Derviş aynı zamanda bugün okuruyla buluşamayan bir
yazar; çünkü çoğu günümüz Türkçesi’ne çevrilmiş ve kitaplaştırılmış olan
yapıtlarının baskısı tükenmiş durumda. Oysa yazarın yapıtları bilhassa edebiyat
araştırmacılarına yeni okuma ufukları sunacak yüzlerce satırla dolu. Yayın
dünyası ile birlikte Yeşilçam da yazara hakkını teslim etmemiştir. Fosforlu Cevriye yazık ki sinema sektörü
tarafından katledilmiş bir eser.
Son eserlerinden Fosforlu Cevriye tiyatrodan hak ettiği
değeri bulurken sinemadan hak ettiği değeri bulmak şöyle dursun büsbütün
“kitsch”leştirme projesine tabi tutulan bir filme dönüştürülmüştür. Eseri
büsbütün metamorfoza uğratan korkunç bir senaryo. Bugüne değin çekilmiş iki
filmde de Fosforlu’nun samimi, gerçek dünyasını yansıtamamış, sade külhanbeyi
nidalarıyla karşımıza çıkan mutasyon Fosforlularla akıl bulandıran yapımlar. Liz
Behmoaras Suat Derviş Efsane Bir Kadın ve
Dönemi başlıklı biyografi kitabında yazarın film şirketinden ödemesini
istemek üzere yazdığı mektuba yer verir. Bu mektupta şu cümleler yer
almaktadır: “Efendim, bu kadar küçük bir para için sizi hiçbir zaman rahatsız
etmek istemezdim fakat yirmi gün evet kocamı kaybettim. Bu kadar gülünç bir
paraya ihtiyacım var. Şimdi içinde bulunduğum perişanlığım geçer geçmez yeniden
iş yapma imkânları için sizi göreceğim(…)”(262). Bu ifadelerden anlatılan
hikâyenin yazarına rağmen kötü bir senaryoya dönüştürüldüğü de çıkarsanabilir.
Belki de Derviş kitabını filmleştirilebileceğini düşünerek yazdı. Fosforlu Cevriye hikâyesiyle Ağır Roman kadar sert olmasa da
yeraltının sesini kadın duyarlılığı ile veren iyi senaryoyu hak eden bir yapıt.
Suat Derviş’e dair söylenecek,
yazılacak çok şey var. Şimdilik genel bir yazı ile okurunu ezber bozan
okumalara davet eden bir yazar olduğunu yazmakla yetineceğim. “Suat Derviş
yeniden okunup başka metinlere (film senaryolarına) taşınacak nitelikle
tılsımlı kitapları ile okurunu bekliyor” demek isterdim tabii okunabilirse.