1 Aralık 2012 Cumartesi
1 Kasım 2012 Perşembe
FACEBOOK'TAKİ ALINTILAMA SAÇMALIĞI
Ne Dediğini
Zannediyorsun! Kime Referans Vermeye Çalışıyorsun Ey Facebook Kullanıcısı?
29 Eylül 2012 Cumartesi
13 Eylül 2012 Perşembe
30 Haziran 2012 Cumartesi
TÜKETİM TOPLUMU, TÜKETİM BLOGU
Çok Tutan Blog Kategorileri:
*Kişisel Gelişim
*Yemek Tarifleri
*Astroloji
*Makyaj
*Spor
*Giyim Kuşam (Look book hook)
*Elektronik
Alışveriş Listem:
*Süt, yoğurt (Kim bilir belki hâlâ boy atma şansım vardır.)
*Konserve yemeklerden herhangi biri (Yalnız yaşayanın mini buzdolabı rehberi)
* Diyet bisküvi / diyet olmayan bisküvi / diyet bisküvi...(İkizler burcuyum ve ruh hâlim değişip duruyor.)
*Bir ruj daha...
*Karın kası yapmalı, evet!
*Bu etek de şahaneymiş bebeğim!
*Ama bunun üçüncüsü çıkmış yaaa! Olamaaaz!
*Kişisel Gelişim
*Yemek Tarifleri
*Astroloji
*Makyaj
*Spor
*Giyim Kuşam (Look book hook)
*Elektronik
Alışveriş Listem:
*Süt, yoğurt (Kim bilir belki hâlâ boy atma şansım vardır.)
*Konserve yemeklerden herhangi biri (Yalnız yaşayanın mini buzdolabı rehberi)
* Diyet bisküvi / diyet olmayan bisküvi / diyet bisküvi...(İkizler burcuyum ve ruh hâlim değişip duruyor.)
*Bir ruj daha...
*Karın kası yapmalı, evet!
*Bu etek de şahaneymiş bebeğim!
*Ama bunun üçüncüsü çıkmış yaaa! Olamaaaz!
ESNAF ŞAKASI V.1
ABSÜRTLÜKLER DİYARI
Ayşe Duygu Yavuz
http://absurtluklerdiyari.blogspot.com/
GÖRSELLERLE YAŞIYORUM
Esnaf
Şakası V.1
ABSÜRTLÜKLER
DİYARININ OLAĞAN KARŞILANAN CİNAYETLERİ
Bayan Yanı’nın ilk sayısının üzerinden tam bir sene geçti.
Bir sene içerisinde öldürülen/öldürülmeye terk edilen kadınları düşündükçe tüylerim
diken diken oluyor. Defalarca kez korunma hakkı isteyip görmezden gelinen
kadınlar…İnsan hayatının bu denli ucuz olduğu bir ülkede hizmet vermesi
gerekenlere hizmet ettiğimiz bir düzenin içindeyken artık insanlar ölümleri
olağan karşılar oldu. İnsanlık, Oğuz Atay’ın Tehlikeli Oyunlar’ındaki gibi traji-komik biçimde öldü: “Nihayet
insanlık da öldü. Haber aldığımıza göre, uzun zamandır amansız bir hastalıkla
pençeleşen insanlık, dün hayata gözlerini yummuştur. Bazı arkadaşlarımız bu
habere inanmak istememişler ve uzun süre, ‘Yahu insanlık öldü mü?” diye
mırıldanmaktan kendilerini alamamışlardır”.Tecavüz ve cinayet ödüllendirilirken
insanlık denilen mefhumun yok olması ne denli tesadüf sayılabilirdi ki? Sonuçta
Oğuz’un insanı da erkekti. Kadın ne zaman insan yerine konuldu, ne zaman
anlaşılabildi? “Aylak kadın” neden yok? Kadınların erkek devlet gibi erkek
yazar tarafından da varoluş çemberinin dışına itildiği kanısındayım. İşte
‘İnsan yerine konulmak’ tabiri, kadınlar için geçerli olma noktasında
işlevinden sıyrılıyor. Kadınların öznelik durumuna yönelik feminist okumalar
düşünüldüğünde kuramsal arka planın tüm soyutluğuna karşın gerçel dünyada da
soğuk ve katı bir somutluğa işaret ediyor. Kadın özne/insan yerine konulmadıkça
her hakkı elinden alındığı gibi yaşama hakkı da bir çırpıda, hatta elini kolunu
sallaya sallaya, olağanca rahatlıkla elinden alınabiliyor. Şimdi kime kızılsa?
Kadın duyarlılığını ağzına sakız eden sözüm ona entelektüel geçinen ama
sevgilisinin, karısının ağzını burnunu kırmaya yeltenen ya da kıranlara mı?
Yoksa aileden, hiçbir “duyarlılık formasyonu” edinmemiş olan saf öküzlere mi?
Toplumsal duyarlılık diyoruz ya ne kadar boşa kullanılan bir tamlama. Kıyım
meşrulaştırıldıkça, ötekilik yaratıldıkça bir yıl önceki yazımda belirttiğim
gibi ikili karşıtlıklar keskinleştikçe insanlık ölür elbet. Ekmeğini de
absürtlükler diyarının paşaları, bakanları yer. Artık çaktırmadan çıkarılan
yeni yasa tasarılarıyla kadın hakları nâmına davalara kadın örgütlerinin dâhil
olmasının önüne geçildiği bir ülkedeyiz. İnsanlığımıza sahip çıkmanın vakti
geldi de geçiyor bile. Bugün herkesin susturulduğu, protesto edenlerin abuk
subuk bahanelerle içeri tıkıldığı bir ülkede testosteronsuz tek derginin sesine
dikkat buyurulmalı. Çığlık çığlığa devam edeceğiz. Gelecek 8 Mart’ta görüşmek
dileğiyle…
BANA AYAKKABINI GÖSTER, SANA KİM OLDUĞUNU SÖYLEYEYİM
ABSÜRTLÜKLER DİYARI
GÖRSELLERLE YAŞIYORUM
Topuklu ayakkabı dediğimiz oluşumun tarihsel arka
planı ile söze başlama gereksizliğinde bulunmayacağım. Kanımca topuklu
ayakkabı, resmi/kasıntı sosyal ortamlarda abiyeyle veya erkek cenahlar için
takım elbiseyle osurma endişesi duymak gibi kasıntı bir dürtünün arz talebiyle
piyasadaki yerini almıştır. Yoksa cillop gibi rahatlık sunan düz taban ayakkabı
ile gezmek varken neden onca ağrıya, onca düşme korkusuna yol açacak eğilimlere
girişilsin ki?! Gerçi absürtlükler diyarının genetik yapısına bakılırsa pek
fazla serv-i hıraman yetişmiyor. Dolayısıyla boy atma hevesi topukluyla vuku
buluyor. İyi niyetli düşünürsek düztaban ayakkabıların tasarımında bir
“yaratıcılıksızlık” hâkim olduğundan topukluya yanaşılıyor kanısına
yaslanılabilir. Bence şık olmak, bakımlı ve güzel kadın olmak nâmına ayakları
topuklulara hapsetmek, erkeklerin fetişlerine kurban etmek çok acıklı. Bu gazla
gidersem “Ayak Kasidesi” yazacağım. İyisi mi fazla söze ne hâcet kafasıyla
topukludan karakter analizlerine geçiş yapayım. Işınla beni klavye!
Topuklu Ayakkabıdan Karakter Analizi:
“Bugün açık ayakkabılarımı mı giysem kapalı olanları mı?” derken Allahın topuklu ayakkabısına neo-liberal açılımlar getiren zat-ı şahanenin tercihidir. Topukların 15cm. olması da boya boy katar, uzun kavalyenin yanında Heidi yanakla gezmeyi engeller. Kışın kalın külotlu çorap giyildiğinde yandan, önden, topuktan açıklıklar barındırdığından “Terlemeye Son” iddiası taşıyan pudralı alaşımların, kremsi dokunuşların açılış konuşması gibidir. Yaz akşamlarında az buçuk esen rüzgâra karşı çıplak ayakları bunaltmayan parçalarıyla üstü açılır araba vazifesi görür. “Tabanvay kadının bir numaralı tercihidir” derdim; amma o topuklarla yürüyebilen kadının akşam koltukta pijamalarıyla sağlıklı biçimde oturabildiğini gösteren bir örneğe henüz şahit olmadım. “Ben bi tane biliyom, geçende gördüm…” ile başlayan bir cümle kurabilecek baba yiğitler varsa göstersin, bir sıkımlık ayakkabı bağcığı hediye edeceğim.
Bu tip bir ayakkabıyı tercih eden kadın vamp kadındır vesselam! İlk
gençlik yıllarında lokal heveslerle Şebnem Ferah, bilemedin Özlem Tekin
dinlemiştir. Vakti zamanında Kemancı’da sabahlamak en büyük keyfi olmuştur. Aile
kavramının Adams Family üzerinden şekillenmesi ne de egzotik olurdu; amma velâkin
bu hayal de yurdum oturma odalarında dantelli sehpaların üzerindeki meyve
tabağı ile suya düşmüştür. Sonraları kimlik bunalımlarına “Şu senin gotik abla
değil mi layn?” sorgu sualiyle gark olup derin hezeyanlar yaşamıştır (Daha iyi
anlamak için bkz. “Kimse beni anlamıyor aq!”). Bu kadının siyah topuklularının
en samimi kankası ise siyah göz kalemidir. Tek sorunu, bir gün geçim sıkıntısı
hâlinde, hayatının bir evresinde devlet memuru olma ihtimalinin belermesidir. O
noktada çaresiz “düz kadın”a dönüşecektir.
Modern gün teyzesinin
ayakkabılığının gözdesidir. Bazı bazı hafta sonu geldikten takriben 5 saat
sonra 7.5cm’i ile brunchlarda boy gösterir. “Ahahaha! Evet, şekerim ben de
çocuğu kreşe yazdırdım. Annem geldi, babam gitti. Eşimin ailesi şöyle. Bizim
işten arkadaşlar böyle. Pazarlıkla yarı yarıya aldım yani öyle ifade ediyiiim!
Bak bunu da Ayvalık’tan aldım! (Kolyesini gösterir). Saat kaç oldu sahiii!
Ayy!” gibi daldan dala atlayan, “al gülüm ver gülüm”cü, bilinç sıçırtan cümlelerle
hayata tutunur. Sofistike olduğu sanrılarıyla özgüvenini cilalar.
Bu müstesna ayakkap, “Dört Nikah Bir Cenaze”nin cenaze versiyonunda her
an tango yapacakmış izlenimi yaratan her kadının dolabında bulunmalıdır. İşbu
kadında az buçuk muhafazakâr tutumlar gözlemlendiğinde ürkülmemelidir. İlla
ürkmeyi tercih edenler varsa napıyım? Bir de sizi ikna etmekle uğraşamayacağım!
Bu ayakkabının türlü türlü renkleri üretilse de istikrar doruktadır: Hep siyah
renk giyilecektir, hep siyaaah! Uzun pantolonun altında paçaların yer çekimini
reddetmesine ön ayak olan yüksek ökçeler cümle içinde oksimoronik hissiyatlara
gebe bıraktırır insanoğlunu.
90’larda odasının duvarında Muazzez Ersoy posteri barındıran kadındır. Güllü kenar süsleri ha gazino, ha pavyon dedirtecekken son dakika golüyle giyeni hiper kıro bir lise balosuna terfi ettirebilmiştir. Bu kadının Latin kökenli olduğunu iddia etmesi sizi şaşırtmasın. Neticede ağzına gül alıp el çırpanı bağrına basan bir kimse ayakkabıda gül görünce de durumu yadırgamamalı değil mi ama?! Ayakkabının sahibinin kavalyesi Hakan Taşıyan ayarında olmalıdır. Malumunuz bu tip kavalyeler için gömlek giyip ilk üç buçuk, dört düğmeyi açmak, cevşenli, kolyeli, kıllı böğrü ortada bırakmak farzdır. Bu ayakkabıyı giyen kadının saç rengi de genellikle sarı balyajlarla veyahut gölgelerle şenlenmiştir. İsviçreli bilim adamlarının son araştırmalarına göre bu kadınla birlikte fotoğraf çektirme hâlinde fazla sade giyinilmiş olması, %85 oranında kontrast ayarını zortlatabilmektedir.
“Yok artık Lebron James!”dedirten
kadınlar için yaratılmıştır. “Bir tasarım harikası” gazıyla alamet-i farika
nevinden bir örnektir. Dikkat çekme ile egoyu geride bıraktırıp ayakkabıyı ayrı
eve çıkartacak bir mütevazılık arasında bocalayan kadınlar içündür efenim.
Ayakların Şirinler’den birinin ensesine konup mavi renk alması teşbihi ile zor
kullanarak iguanalara gönderme yaptırır. Öndeki bir başparmaklık açıklık,
başını dik tutma yanlısı hatunlara hitap eder. Ortadaki pembemsi lastik, fazla
özgürlüğün direksiyon hâkimiyetini yitirteceğinden tırsan, erkeğini kontrol
mekanizması bellemeyi düstur edinen bu kadın için biçilmiş kaftandır. Lastikten
kaftan olur mu? Şu tarz bir ayakkabıyı gördükten sonra hiçbir şey imkânsız
değildir a okur!
31 Ocak 2012 Salı
TERS PSİKOLOJİ DEDİYSEM O MANADA DEĞİL
**Geçenlerde bir adam elimi tuttu.
Ona: “Bu ne cüret, ben yalnız bir kadınım” dedim.
**Geçenlerde bir adam: “Siz kadınlar çok detaycısınız, biz erkekler öyle değiliz” dedi. Ona: “Lütfen sizli bizli konuşmayalım, bana sen diyebilirsin” dedim.
**Geçenlerde biri beni evlatlıktan reddetti. Ona: “Ben istifa ediyorum.”dedim.
**Geçenlerde biri diğerinden ayrılırken “Arada çocuklar kalsın” dedi. Öyle de oldu. Aralarındaki her şey bitmişti. Bir çocuklar kalmıştı şimdi.
**Geçenlerde biri diğerine: “Çağının sıra dışı yazarısın” dedi. Diğeri: “Sırdaşın olmayı yeğlerdim” dedi.
**Geçenlerde biri bana: “Anı yaşa!” dedi. Ona: “Saniyelerimimi sayıyorsun?” dedim.
**Geçenlerde biri: “Kukla oynatmıyoruz burada” dedi. Ona: “Keşke oynatsanız, kurgu iyidir” dedim.
**Geçenlerde birileri çok üstüme geldi. Onlara: “Bu kadar üstüme düşmeyin, beni şımartıyorsunuz” dedim.
**Geçenlerde biri: “Senden iyi ev hanımı olur” dedi. Ona: “Şimdi neyim sanki?” dedim.
**Geçenlerde biri diğerine: “Orrosspuğ” dedi. Diğeri karşılık veremedi; çünkü dil müsaade etmedi.
**Geçenlerde biri: “Bozukluk versen daha iyi olur” dedi. Veremeyince tamı bozdu. Boş yere uğraştırdı.
**Geçenlerde bir adam elimi tuttu.
Ona: “Bu ne cüret, ben yalnız bir kadınım” dedim.
**Geçenlerde bir adam: “Siz kadınlar çok detaycısınız, biz erkekler öyle değiliz” dedi. Ona: “Lütfen sizli bizli konuşmayalım, bana sen diyebilirsin” dedim.
**Geçenlerde biri beni evlatlıktan reddetti. Ona: “Ben istifa ediyorum.”dedim.
**Geçenlerde biri diğerinden ayrılırken “Arada çocuklar kalsın” dedi. Öyle de oldu. Aralarındaki her şey bitmişti. Bir çocuklar kalmıştı şimdi.
**Geçenlerde biri diğerine: “Çağının sıra dışı yazarısın” dedi. Diğeri: “Sırdaşın olmayı yeğlerdim” dedi.
**Geçenlerde biri bana: “Anı yaşa!” dedi. Ona: “Saniyelerimimi sayıyorsun?” dedim.
**Geçenlerde biri: “Kukla oynatmıyoruz burada” dedi. Ona: “Keşke oynatsanız, kurgu iyidir” dedim.
**Geçenlerde birileri çok üstüme geldi. Onlara: “Bu kadar üstüme düşmeyin, beni şımartıyorsunuz” dedim.
**Geçenlerde biri: “Senden iyi ev hanımı olur” dedi. Ona: “Şimdi neyim sanki?” dedim.
**Geçenlerde biri diğerine: “Orrosspuğ” dedi. Diğeri karşılık veremedi; çünkü dil müsaade etmedi.
**Geçenlerde biri: “Bozukluk versen daha iyi olur” dedi. Veremeyince tamı bozdu. Boş yere uğraştırdı.
ŞAŞIRTICI BENZERLİKLER KUŞAĞI
Star Wars serisinin tüm filmlerini izlemiş, Amerikan sitcom’u tadında filmdeki karakterle yatıp kalkan, türlü şakalar yapmaya çalışan insanları gördük, görüyoruz, göreceğiz. İnsanların bazı eğilimlerine gerçekten akıl sır erdiremiyorum. İşte popüler kültür çevresinde anlayamadığım gürûhlardan biri de Star Wars insanları. Desenli halının üstünde, çekyatın hemen önünde dandik ışın kılıcıyla bir atraksiyon yaratma hevesleri, bir Jedi olma tripleri, yetinmeyip minyatür oyuncakları kitaplığa dizmeler… Yok arkadaş! Isınamıyorum size; ama biliyorum ki, siz şu Yoda Efendi’ye epeyce ısınıksınız. Yoda Efendi bana hep çocukluğumun Amerikalı uzaylısı E.T.’yi anımsatmıştır. E.T. mi Yoda’dan, Yoda mı E.T.’den çıkmış sorusu bir yana şu görsellere bir bakın hele. Aynı çamurdan yoğurulmuşlar gibi değil mi canlar? Göz, göz çevresi kırışıkları, alından kaş… E.T.’nin burun-dudak üstü mesafesinin arşa değmesi dışında akraba gibiler. Bir diğer fark, garibim E.T.’nin kulağının olmaması. Aman canıııım! E.T.’nin kalbi var idi, kulağı olmasa ne olur değil mi? Şimdi şu farklar mevzusuna girip esas amaçtan sapmayayım. Benzerliklere döner sandalye ivmesiyle hızlı bir dönüş yaparsak Yoda’da birazcık Erol Günaydın bilgeliği olduğundan da söz edebiliriz.
Star Wars’tan Yüzüklerin Efendisi’ne zıplayalım mı dostlar? Haydi bakalım! Biiiiir,ikiiiiiii, üüüçççç! Yüzüklerin Efendisi’nin cep herkülü Frodo, asıl adı nasıl telaffuz saçmalarına yol açan Elijah Wood hık demiş Robin Williams’ın gözlük camından düşmüş. Bence Elijah Wood, Robin Williams’ın oğlu. Ulen acaba gerçekten oğlu da ben mi bilmiyorum. Kandırmayın oğlum beni! Şu görsellerdeki ahenge bak: Gözlerdeki çipil mavilik mi desem, diş yapısı mı desem… Kemik çerçeveli gözlük atraksiyonuyla hepten copy paste anları yaşatıyorlar. Tanrım, şayet bir yerden kullarını dinleme hâli içindeysen bizi biraz şaşırt derim. Hep aynı sıfatlar yahu!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)