25 Aralık 2013 Çarşamba

KIZLI ERKEKLİ




KIZLI-ERKEKLİ, KIZLI-KIZLI
Merhaba,
Benim adım H. Gözümü iki göz odalı bir evin küflü duvarlarına açmışım ilkin. Burnu sümüklü, kat kat kıyafetin üstüne anacığının ördüğü yelekle kapı önlerinde geçti çocukluğum. Aklım biraz erdikçe “Ana ben nasıl oldum?” diye sordum. Anlamayınca “Bebek nasıl olur?” dedim. Kızardı yüzü. Aceleyle “Sen çaydan oldun” dedi. Şaşırdım. “Ben çay içince karnım şişer mi?” dedim. “Yok, büyüyünce” dedi. Yine de çay içerken tedirgin oldum hep.
İlkokula başladım. Okul kıyafetinin altına yün çorap bir de taytla. Kaşınırdı bacaklarım. Utanıyordum kılığımdan. Siyah formanının altına kırmızı kalın tayt bazen de pantolon giydirirdi anam. Andımız okuyan kıza güzel çorap giydirmişlerdi. Saçları ipekten sanki. Kumral, beyaz kudeleli. Ben ne kirliydim onun yanında. Saçlarım kömür karası, uzun, örgülü. Onun saçları ince telli benimki kalın. Hem saçım hem kıyafetim kabarır da kabarırdı. Çocukluğumu, etimi örterdi. Çıkarınca bir bakardım ki bacaklarım sinek sokmuş gibi kıpkırmızı olmuş. Oğlanlar kızlar sebepsiz saçımı çeker, kafama vururdu. “Bitli” derlerdi. Yaz geldi mi yine tayt giyerdik içimize. Lastik oynarken eteğimizin altı görünmesin diye. İpek saçlı kız da giyerdi tayt.
Yaz gelip okul tatil oldu muydu anam kuran kursuna yollardı. Ezberlediğim duayı okuyacakken utanırdım. Ezber yarı yerinde aklımdan giderdi. Boylu boyunca serilmiş halının deseninden medet umardım. Olmadı mıydı rezil olur, gülen çocukların arasına geçerdim. Bir de köye giderdik. Köy değişikti. Sevinirdim.
Tatil bitti miydi yine okul başlardı. İçime karanlık çökerdi. Hiç gitmek istemezdim. Ortaokula geçtim. Bir gün “19 Mayıs geldi, stada gideceğiz” dedi hocalar. Bize dans gösterdiler, hareketleri yapmaya götürdüler. Kıyafetler dikildi. Kıyafet üstüme tam olmadı. Benden üç tane daha olsa anca sığardı. Rengi de kötüydü. Soluk mavi. Çalıştırmaya başladılar kızlı-erkekli. Her gün okul bitimi hoca bize hareket gösteriyordu. Başka okuldan erkek öğrenciler de gelmişti. Utanıyorduk çalışırken. Kızlar “o seninki, bu benimki” demeye başlamışlardı. Hava soğukken oğlanlardan biri ceketini vermişti. Gülüşmüştük.
Bir gün de hava çok sıcaktı. Çimenlerde çalışırken birden bayılacak gibi oldum. Karnım sancılandı. İçeri koştum ki diktirdikleri kıyafet berbat olmuş. Soluk mavi ala dönmüş. Utancımdan öldüm. Peşim sıra merak edip gelen kızlardan bir hocayı çağırdı. “Yıkat bunu, adam gibi getir”dedi hoca. Eve gidince anam tokat attı. Televizyondan yarım yamalak duyduklarımı düşündüm: “Ben artık kadın mı oldumdu?”.
Lise bire geçtim. Bir gün eve görücü geldi. Bana taliplermiş. Anama komşu kadın gelmiş anlatmış. Düşündüm evlilik nasıl şey. Amcamın kızı taze gelindi. Kına yakmıştık. Kırmızı bindallı giymişti. Çok özenmiştim. Benim de kafamdan sim dökeceklerdi. Akşama heyecandan gözüme uyku girmedi. Dön o yana, dön bu yana sabah ettim. Oğlanı pek hatırlamıyordum. Anam dedi ama, mahallede belki bir kez görmüşlüğüm vardı. O gece rüyamda garip garip hayaller gördüm.
Anam “Sen gelin kız olacan artık” dedi. Okulu bıraktım. Talipler geldiler. Kahve verirken gördüm kocamı. Hayalimdeki gibi değildi. Heyecanım söndü. Ağladım. Vazgeçselerdi keşke. Kafamdan sim döktüler. Gece üstüme çullandı. Öğürdüm. Anasıyla yaşıyorduk. Bana sürekli laf ediyordu anası. Bir gün “Of!” dedim. Akşama: “Anama nasıl of dersin” dedi. Çok beter sövdü. İlk öyle dövdü. Anamlar “Kocandır” dedi. Okullu olsam döver miydi? İş tutan kızları dövmezlerdi herhal. Anama çok kızdım.
Bir komşumuz vardı. Güzel kadındı. Halimi bilirdi. Ona ağlardım hep. Kocasından boşanmış, bir kızıyla otururdu. Ne özenirdim ona. Anam yaşında ama sanırsın abla. O kadar güzel, pörsümemiş. İzmir'e taşınacak. Yalvardım “Abla beni de götür” dedim. Saçımı okşayıp gülümsedi.

Evden kaçtım. İzimi kaybettirdim. Sonrasında hep arkama baka baka yürüdüm. Abla sağolsun himayesine aldı. Ev işlerine yardım ettim. Harçlık verdi. “Ablaya yüzüm kızarmasın artık” dedim. Arada evden parça dikiş-nakış yapıp yollamaya başladım.

Gel zaman ablanın kızı büyüdü. Üniversiteli oldu. İstanbul'a gitti. Sonra Amerika'ya... Bir gün kolunda ipek saçlı bir kızla eve geldi. Andımız okuyan kız gibi akça pakça bir kızdı. “Anne ben Ekin'i çok başka seviyorum. Biz bundan sonra beraber yaşayacağız.” dedi. Abla da “Olur kızım tabii, nerede ev tutacaksınız?” dedi. Kız:“Kanada'da yaşayacağız ve evlenmek istiyoruz” dedi. İşittiğime inanamadım. “Anam kız-kıza evlenir mi hiç?” dedim. Bağrıştılar, kapı çarpıldı. Abla kız gidince hiçbir şey yemez oldu. Ağlamaktan gözleri şişti. Ben de belli etmedim duyduğumu. Kız demek sapık olup çıkacaktı.
2 sene geçti. Çocuk evlat edinmişlerdi. Ablaya torunundur diye fotoğraf yolladı. Çok kızdım. Kadını öldürmekli bunlar diye düşündüm. Ablanın kalbi yumuşadı, kızı da torunu da sahiplendi. Sanırsın evliya. Anamı düşündüm yüreğim karardı. Beni verdikleri herifi düşündüm. O vakit bile midem bulandı.


Geçen baktım ki kızlı-erkekli kalmayı yasak etmiş başbakan. Her şeyi baştan başlayıp düşündüm. Kızı, erkeği, evliliği... Sevgi bilmezliği...