27 Mayıs 2014 Salı
10 Mayıs 2014 Cumartesi
KİMSE ÖLDÜRÜLMEYİ HAK ETMEZ!
Bir
ay önce Özge isimli üniversiteli bir gencin, eski erkek arkadaşı
tarafından otobüste katledildiği haberini gördüm. Ne olup
bittiğini daha detaylı takip etme gayreti içindeyken katil erkek
arkadaşın otobüsten kaçıp intihar ettiğini öğrendim. Bu olay
üzerine kadın cinayetleri tekrar lanetlenirken diğer yandan
Özge'nin okulda çok başarılı bir öğrenci olduğundan söz
ediliyordu. Bu derslerde başarılı olma vurgusunu çok yadırgadım.
Özge başarılı olmasaydı öldürülmeyi hak edecek miydi? Yine
Ali İsmail Korkmaz'ın ölümünden sonra annesinin Ali'nin
huzurevlerini ziyaret eden duyarlı bir çocuk olduğunu söylediği
görüntüleri aklıma geldi. Berkin ise ekmek almaya gitmiş bir
çocuktu. Elbette bu gençler sosyal duyarlılıkları olan
bildiklerimizin yanında belki bilmediğimiz pek çok alanda
başarılıydılar. Ne var ki öldürülüşlerinin arkasından bu
yönlerine dikkat çekilmesinin bir alt metni olmalıydı. Ben bu
noktada toplumsal ahlakın sorgulanması gerektiği kanısındayım.
2014
belediye başkanlığı seçimlerinde sonuçlar açıklandıkça
Türkiye'nin ahlaki çöküşe sürüklendiği ileri sürülmüştü.
Başka bir deyişle de ülkenin ahlakı konusunda endişe
duyulduğundan söz edilmişti. Dini bütün bir hükümetin nasıl
olur da bu denli çalıp çırptığına hayret edilmiş, gerçek
dindarlığın böyle olmadığının altı çizilmişti. Demokrasi
cinayetinde pek çok örneğe ev sahibi olma şerefine nail ülkemizde
iktidar karşıtı partilerin söyleminde “Efendiler gerçek din
öyle değildir, böyledir” gibi bir söylem var. Adeta muhalefet
de kendini muhalif olduğunun temel paradigması ile inşa etme
saçmalığı içinde bulunuyor. Oysa ki madem bir karşı duruş var
bu noktada neden biz daha dindarız kurgusu hakim anlamış değilim.
Dahası anlayamadığım bu nasıl bir ahlak anlayışı ki
başarısız, “hayırsız” ve ateist olduğunuzda öldürülmemeniz
için her türden mazereti sıfıra indirgemiş oluyor. Özge
başarısız bir öğrenci olsaydı da öldürülmemeliydi. Ali
İsmail Korkmaz hiçbir duyarlılığı olmadan sadece kendisi için
yaşayan bir genç olma ihtimalinde de öldürülmeyi hak etmezdi.
Berkin bir yetişkin olsa da öldürülmemeliydi.
Bu
ahlaki kurgu nasıl bir mantığa/mantıksızlığa dayanıyor ki
aynı oranda demokrasi de çökmüş oluyor? Sadece çoğunluğun
önördüğü kriterlere uygun çerçevede olumlu birer figürü
temsil edenler en kabaca tabiri ile yaşamayı hak ederken neden
çoğunluğun dışında marjinal bir hayat sürenler yok edilebilsin
ki?
Bu
demokrasi sınavında temcit pilavı gibi tekrarlanan ahlaki
değerlerde yozlaşma fikri neyi temsil ediyor? Ahlak nedir? Bu
ülkede varolabilmek dahası yaşama hakkına sahip olabilmek için
toplum yararına hizmet etmek mi gerekiyor? Bu çocuklar öldürüldü.
Hepimizin içi kan ağladı ve bu telafisi olmayan bir durum. Bu
çocuklar iyi özelliklerine rağmen katledildi söylemindense bu
çocuklar ne yaparlarsa yapsınlar yaşamayı hak ediyor söylemi
daha demokratik olmaz mıydı?
Ahlak
denilince aile kurumu akla geliyor. Bu noktada dahi birinin canını
yakmadığı halde sırf kendi hayatını, kendi bildiği gibi birey
olma bilinciyle yaşayan insanlar evlatlıktan reddediliyor. Oysa
bir insan farklılığının bedelini dışlanarak ödememelidir.
Bazen
farklı bir şey inşa etmeye inanıyorsak daha cesur biçimde karşıt
güçten bütünüyle bağımsız bir söylem geliştirmek farz
oluyor. Mutlak iktidarı yıkmak, demokrasiyi müjdelemek için belki
de her şeyden önce ahlaki değerlerimizin bütününü gözden
geçirmemiz gerekiyor. Berkin Elvan ekmek almaya gitmeseydi de
öldürülmeyi hak etmiyordu. Tutun ki polise taş attı sapanıyla
bunun ne mahiyeti var? Tutun ki çocuk değildi. Tam da burada
acımızı yaşarken dahi zorba gözlere açıklama yapma ihtiyacı
ne berbat bir histir. Mağdur taraf, kusurlu bulunanın aslında ne
kertede bu sistemde ideal olduğuna dair ikna yarışına girmemeli.
Bırakın şu ahlak zırvalığını, bırakın insanlar acılarını
yaşasınlar. Yaşama hakkı elinden alınmış bir insanın kabahati
aykırı olması, hakkını araması olmamalıdır. Hatta bu örnekte
hiçbir kabahati olmamalı. Biz çocuklarımızı her hâlleriyle
bağrımıza basarken bu akılsızlar da artık iktidarın tuzağına
düşüp onun ayıplayacağı noktaları törpülemek zorunda
kalmamalı. Gerçek bir karşı iktidar kendini mevcut olandan farklı
tanımlamalıdır. “Ben daha ...” yarışına girmemelidir.
Özetle,
hiç kimse en kapsayıcı hâliyle toplumun genelinden daha farklı
bir yaşam idealine sahip olmasından ötürü öldürülmeyi hak
etmez. Kimse koruma kalkanlı polise karşı kendini savunduğunda
-ki cana kastetmek yoktur- öldürülmemelidir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)