7 Kasım 2013 Perşembe

AVCI MISIN, TOPLAYICI MI?

       Kadın-erkek rollerine bugünden bakınca mağarayı dişi kuş bezer misali bir yaklaşım komik kaçıyor. Günümüz üzerinden bir baloncuk yaratınca mağarasına pazardan öteberi toplayıp getiren kadın aynı zamanda kasaptan et almak için temizliğe gidecek. Ne var ki yüzyıllar öncesinin “Bey, haydi git de avlan! Ben de ot topliyim” kafası daha hakkaniyetliymiş yev! Avcılık denilince de bugün Türkiye koşullarında en yakın imaj olarak geyik başının altında viski içen baba imajı yerine kurban kesme seramonileri canlanıyor kafamda. İç burkucu bir sahne! Kurban kesme faslında namaz etekli bir kadın, leğende duran hayvan başı, tepside et bölüştürme… Akrabalara siyah poşette dağıtılan etler… Neden bilmiyorum bu yazıda odak noktam dağıldı. Bilinç akışından bilinç akışına koşuyorum. Avlanma maratonunun son noktası zihnimde kurban eti dağıtan kadına dönüşürken bu kadın o kadın olamaz diyorum. Zira 21.yüzyıldaysak neden o kadın kadınlığından hiçbir parça taşımadan ellerinde kan, mutfağında koku hayvan parçalarıyla uğraşıp duruyor? Adam kurban etti. Sen de otur, bölüştür, pişir. Hıyk! Hiç estetik değil. En azından ideal kadın imajlarını bu sahneye oturtmak çok zor. Audrey Hepburn’ü siyah poşete et parçası yerleştirirken hayal edemiyorum. Anadolu kadınının makus talihine tüküreyim! Her türlü pis işe koşturulurken kadınlığını unutan genç yaşında 60’lık görünen biçare kadınlarımız. 21.yüzyıl bu tabloya hiç uğramamış gibi. Ne kadar şehirli kadın imajı çizilirse çizilsin bu coğrafyanın kadınının çoğunluğu böyle. Sex and the city kafalarından süzülen şehirli kadınların annelerinin çoğunun kadınlığından bertaraf edilmiş Anadolu kadını olduğu düşünülürse her kimlik fason çıkıyor.
       Bugün hâlâ “Kadın dediğin oturup kalkmasını bilecek” lakırdısının dönmesi de ayrı bir aşağıya çekme yöntemi. Oturup kalkmasını bilip saygıda kusur etmeyen Türk kadınından beklenti büyük. Kahvede oturan kocanın ve yığınla çocuğun istikbali için hamallıktan hamallığa koşması gereken bir kadın. Şimdi bu durumu yok sayıp iş bölümünden söz etmek abes değildir de nedir? İş bölümü hoş, amma velakin bu topraklardaki kadın mevzubahis olunca gerçekleşmesi zor bir şey. İş bölümü de ne canııım?! Sorumluluğun ekmeksiz bütün bütün yutulması arzu edilirken boğaza takılan taneleri birkaç iltifatla boğulmanın eşiğinden döndürmek safdillere teselli ikramiyesi. “Kızımız da pek hamarat, on parmağında on marifet” mottosuyla yetiştirilmiş küçük kadınlar…Hamarat olma görevini yaşamı boyunca yerine getiren sadık ev hanımını bir cümleyle motive etme derneği çalışmalarını yüzyıllardır sürdürüyor. Bu kafayla 2000’lere geldik. Kadınlarımız hem çalışsın, hem okusun, hem ev işi yapsın. Sırtlan babam sırtlan! Victorian dönemde dahi böylesi bir vahşet yoktu kanımca. Artık çalıştıkça bağımlılığa batan kadınlar var. Durum ümitsiz gözükse de tırnak içinde şehirli kadın olarak ifade edebileceğimiz kadınların hayatında bir kırılma var mı acaba?
Şehirli kadınlarımız bir ofiste çalışıp birkaç kuşak geridekilerin ya da fazla uzağa gitmeye gerek kalmaksızın annelerinin kaderini yıkabilmiş durumdalar mı? Şekil olarak evet! Peki ya zihniyet olarak yıkıldı mı bu kadının imajı? Üstüne iş bindirilmeye nazır yetişmiş bu kadın kimliği bir çırpıda silinebilir mi koskoca bir geleneğin üstüne? Üniversiteyi bitirmiş, çalışan kaç kadın hayatının erkeği olarak tabir edilen kabusu başına sarmaya meyilli değil? Bir kocanın boyunduruğuna girmek için can atan kadınlar…Kocaların beklentileri ise annelerini bu kadında görmek. Kadın da kocanın kendisine biçtiği bu ideal rolün hakkını vermek için işten çıkıp eve geldiğinde yemek pişirme derdine düşüyor. Öyle refleks olarak yerleşmiş roller ki bunlar. İnkar, nadiren akla geliyor. “Canım kocam, evde sıcak yemek olsun diyor. Annemin yemeklerini özledim diyor. Ben de elimden geldiğince ona bu ortamı sunmaya çalışıyorum. Yoksa garibim hep dışarıdan yiyemez ki o artık evli bir erkek. Yiğidim! Evli olmanın lüksünü yaşayacak tabii. Ben onun karısıyım. Modern kadın dediğin kiraya ortakken aynı zamanda herifinin boklu donunu yıkamayı kendine görev edinmiş kutsal eştir” iç monologları bir yana bir de duyarsızlığın diz boyu olduğu rahata alıştırma enstitüsü diyalogları vardır. Bu klişeler klişesi diyalogta ise: “- Tatlım çorba nasıl olmuş? – Anneminki gibi yapamamışsın.” Neden anasının çorbasını sunma peşindesin ki “modern” kadınım? Bırak en ufak noktada bireyselliğini ilan eden “Beni boğma, bana karışma” diyen adam kendisi yapsın çorbasını. Ah ah belki de kendi anneni yaşatıyorsun sen de… Tamam, kurban bayramında etleri bölüştürecek denli bir brutallıktan uzaklaşmışsın da yine de hem annen gibi iyi bir ev hanımı hem de baban gibi eve ekmek getirmekle mükellef adamın rolünü üstlenmen için bir klona ihtiyacın olmadığını kabul etmen hangi “hero” kafasına denk geliyor? G*tünü de yırtsan karşındaki herif ebediyen memnuniyetsiz olacak. Dudağının kenarıyla teşekkür ettiğinde dokuz parende atacak kadar acınası hâlde misin? Hem sen neden bu rolü bu kadar ciddiye alıyorsun ki? Yaşamın tadını çıkarmaya bu kadar mı ürkek yaklaşıyorsun? Yaşadığımız çağın artık post-post-modern kadınının seçeneklerinin hakkını verelim. Bu kadar korkak alıştırmayalım elimizi.
Şu aralar bir arkadaşımla kadınlık rollerinin girdabını akademide yer alan kadınlar olarak nasıl aşabilirizi konuşuyorduk. Elbette böyle yazdığım gibi toplumsal gönüllülük projesi soğukluğunda bir konu başlığı ekseninde evrilmedi muhabbet. Neyse işte, arkadaşım kadın çalışmalarında boy gösteren insanların ne denli özgür kadın tanımını kavramış olabileceğine dikkat çekti. Böyle reported speech ayarında anlatınca trt spikerine bağlamam da mevzuyu ele alışımı yavanlaştırdı galiba. Tekrar bir “neyse” patlatıp konuştuklarımızı aktarma işini toparlayayım. Özetle, bu kadar kadınlık rollerinden yakınıyoruz da neden heriflere ihtiyaç kafası devam ediyor dedik. Al bak bu devirde taşıyıcı anneler, sperm bankaları var. İster avcı, ister toplayıcı ol, dahası cesur ol dedik kendimize. Yakınmaktan gayrı binlerce single mother’a ortak ol, güzel çocuklar yetiştir. Psikopat, olgunlaşamamış eril benlikleri rehabilite edene kadar kendi işini en temiz yoldan kendin gör yevrim öğüdünü verdik birbirimize. Cesaretin var mı östrojenli yaşamaya? Varsa beri gel. Zira bu devir tam devri! Her tıbbi olanak mevcut. Aile kurmanın tek yolu kokuşmuş düzene sadık kalmak değil. Olanaksızlık edebiyatına acilen son verdiğimiz takdirde nefes alma alanlarının hiç de sanıldığı kadar uzakta olmadığını görmemiz an meselesi. Her sorumluluğun altına girip kadınlığını unutmaktansa cesurca esas sorumluluğun altına girmek bugünün kadını için en onurlu seçenek. Mağara kadınının iş bölümünü aratan bir düzenle boğuşmaya ne gerek var? Relax, take it easy! Not hard, believe me! Madem iş bölümü diye bir şey yok, varmış romantizmini yaşatmaya ne hacet? Hayal kırıklığına boy vermenin alemi yok! Kendin pişir, kendin ye!