24 Eylül 2011 Cumartesi

SEVERUS-KUŞUM AYDIN












Şaşırtıcı benzerliklerin ardı arkası kesilmiyor. Bu kez de Kuşum Aydın ve Harry Potter'daki Severus arasındaki benzerliğe dikkat çekmek istiyorum. Harry Potter'ın son filmine kazık kadar olmama karşın anne-babamla gittim. İkna kabiliyetimin tavan yapması, ebeveynlerimi gece seansına; hatta filmin üç boyutlu versiyonuna götürmeye yetti. Tabii gerçekçi düşünürsek ikna kabiliyeti zırvası bir yana, bana acıdıklarından da gelmiş olabilirler. Her neyse, filmdeki travmatik olaylardan biri Severus karakterinin çevresinde cereyan ediyordu. Tam "Ahh garibiiiim. Canım Severus.Kaderin böylesine Yeşilçam girsin!" diyecekken annem sessizliği tek boyutlu sesiyle bozdu: "Adama bak, aynı Kuşum Aydın'a benziyor!"Üç boyutlu gözlüklerin baş döndürücülüğü, yerini anacığımın sıcak esprisine bıraktı.  Siz de bunun gibi şaşırtıcı benzerlikler yakalarsanız bana yollayın, birlikte bakıp şaşıralım.

23 Eylül 2011 Cuma

ŞAŞIRTICI BENZERLİKLER KUŞAĞI



Bu sayı için şaşırtıcı benzerliklerle olan imtihanın dozajını arttırmaya kasma yoluna gittim. Absürtlükler diyarında absürt benzerliklerin olması pek doğal; ama bazen öyle benzerlikler görüyoruz ki, gen diziliminin şahane rastlaşmaları insana “höhh!” dedirtiyor.  Şu aralar herkesin dilinde “Bir Zamanlar Anadolu’da” var. En son bu filmde karşımıza çıkan Taner Birsel’in hat safhada Cem Yılmaz’a benzemesi ya da Cem Yılmaz’ın ona benzemesi nasıl bir genetik örtüşmeye işarettir anlamış değilim. Taner Birsel duruş itibariyle Cem Yılmaz’ın ciddi versiyonu gibi. Yukarıda özellikle güldüğü bir görseli paylaşmak istedim. Adam, iyi de oynuyor; ama gel gelelim sürekli Cem Yılmaz’a link verdirttiğinden aklım karışıyor, adaptasyonum kayıyor yahu! 




Semiha Yankı deyince artık marş hâline gelen “Seninle Bir Dakika” umutlandırmıyor, bayıyor, üzüyor. Yaratıcılık hanesinde kocaman bir eksiye işaret çakıyor. Bir de Zeynep Dizdar var. O da cover yapa yapa, orijinal şarkıyı arabeskleştire arabeskleştire beyin kaslarını alarm etkisiyle uyandırıyor. Bu iki hatun kişisi de abla kardeş gibi benzemişler. Onlara Seda Sayan ve Lerzan Mutlu da eklenebilir. İlla bir sarışınlık, illa bir aşırı beyaz dişler, bazı bazı bronzluk… Seksi ve güzel kadın görüntüsü bu mudur anlamadım gitti. Basmakalıp bu benzeşmenin okura katharsis yaşatmasını ümit ediyorum. Al Saba Tümer’i vur ötekine..


9 Temmuz 2011 Cumartesi

GELECEĞE ÜMİT'LE BAKIYORUM


Fazla Kilolarla Önce Yaza Sonra Güze; Kısaca Tüm Mevsimlere Merhaba Kampanyası : 9 al 2 öde

Sanki önceki mevsimlerde aynı manzara yokmuşçasına bu yaza; ardından da güze fazla kiloların bünyemde yarattığı hasarla girdiğimi beyan eder, genlerimi esefle kınarım. Ne diyeyim? Diyet yaptığımda mı ben böyle olurum. Yoksa böyle olduğumda mı gelir diyet. Ayrıca bunun Ümit’le ne ilgisi var? Akşam, yine akşam, yine akşam… Anlamadığım şey bu coğrafyanın kadınlarının çoğunda bir “fazla kilo sorunu” var; amma velakin plajlarda hâlâ slip mayo giyen, atletik, kır saçlı adamların olması nasıl bir gen dizilimi mucizesidir?! Fedon kılıklı bu amcalar, çok da güzel bronzlaşıyor. Benim gibilere ise, bu manzaranın şaşırtıcılığı karşısında göbeğinde tabak kırmak düşüyor.  Şaşırtıcı demişken, aklıma şaşırtıcı benzerliklerden biri geldi. Haydi, alt başlığa zıplayarak görselle izah bulalım; bulduralım.

ŞAŞIRTICI BENZERLİKLER KUŞAĞI

Gorillaz Dayısı ile Yayından Kaldırılmakta Olan Dizilerden Üsküdar'a Giderken’deki Eleman Arasındaki Şaşırtıcı Benzerlik

YEGÂNE İKİLİ KARŞITLIK: KADIN-ERKEK


                Kadın kelimesinin zihinlerde yarattığı çağrışım zincirinin en genel yansımasını google arama motoru üzerinden pratik bir deneyle görelim diye düşündüm. Google’a “kadın” yazınca “moda”, “güzellik”, “hamilelik”, “makyaj”, “yemek tarifi”, “aşk” gibi konu başlıklarına eğilen siteler karşımıza çıkıyor. Bu pratik deneyi -her ne kadar kadını erkek üzerinden tanımlama yolunu reddetmeye çalışsam da- yegâne ikili karşıtlık klişesine düşerek sürdürüyorum ve google’a “erkek” yazıyorum. Bu kez de çıkan siteler şu başlıklar ekseninde şekilleniyor: “Erkek oyunları (savaş oyunları)”, “erkek kavgası”, “erkek isimleri”, “cinsellik”.  Anlaşılan o ki; kadın dış görünüşe dair değişiklikler, kendini güzel biçimde sunma, annelik, ev işleri bağlamında yemek pişirme ve karşı cinsle muhabbeti anıştırırken; erkek, bilgisayar oyunlarında savaşmayı, kavgayı ve seksi çağrıştırıyor. Kadınların “moda” gibi genel başlıkların sahasına dâhil edilmeleri, erkeklerinse önüne “erkek” yazılmış spesifik tamlamalarla anılmaları da enteresan bir detay. Bu “yumurta testi”vâri deneyin sonucunda kadını kendine özerk bir alan yaratamamış olmasından mütevellit “fırçalanmayan taraf” ilan ediyorum. Zira kadına özel gibi görünen bu alanlar bir sebepten erkeğin sahasında makul görünme çabası ile ortaya çıkmıştır. Bu genel başlıkların bir bölümü, bazı sloganları da beraberinde getiriyor: “Erkeğinize güzel görünün”, “Akşama ne pişirsem?”, “Kocam beni aldatıyor mu?”, “Erkeğinize kur yapın” gibi… Aynı durum reklamlardaki kadın tipleri için de geçerli. Söz gelimi bir bulaşık deterjanı reklamında oynayan kadının alyanslı olması vazgeçilmez bir unsurmuşçasına izleyiciye sunulur. Sanki bekâr kadınlar bulaşık yıkamıyor. Aile kurumunun tüketim ekipmanlarına düşkünlüğünü sömüren reklam sektörü, iş bölümünde özellikle bulaşık yıkama gibi işlerin kadına yıkılmasının ortadan kalkması ve kendi için bulaşık yıkayan bir kadın imajının aile kurumunu zedelemesi endişeleri ile mi bu tarz sahneler yaratıyor bilinmez ancak her nasılsa bu tarz reklamlarda hep benzeri sahnelere rastlıyoruz.         
          Kadının erkekle karşılaştırılarak birtakım farklılıklar temelinde tanımlanması erkek egemen bir toplumdan söz edeceksek pek de absürt karşılanmamalı diyerek affınıza sığınıyorum ve memleketimizden bazı erkek manzaralarına değinmek istiyorum. Ana yollar, yan yollar, toplu taşıma araçları sadece erkeğe tahsis edilmiş izlenimine kapılmamak elde değil. Kalabalıklar içinde zerre utanç hissetmeksizin balgam atan, cinsel organını sıvazlayan, tıklım tıkış otobüslerde bir kadını elleme mesafesinde konuşlanan, tenhada tecavüze yeltenen hatta eden erkekleri kadınlardan ayırıyorum. Açıkçası ben hiç göğsünün derinliklerinden şaha kalkan balgamını kaldırıma nakşeden, cinsel organını ulu orta kaşıyan, karşı cinsin orasını burasını ilk fırsatta ellemeye çalışan bir kadın görmedim. Böyle bir kadın varsa patolojik sebeplerle istisnaî bir guruba sokulacaktır. Erkekler için ise bu tip hareketler alışılageldik manzaralardır, delilik alameti teşkil etmek şöyle dursun hükümranlıklarını perçinleyen bir güç gösterisidir. “Bu sokak benim ve işaretimi koyuyorum”. Balgam atma ritüeline hoş geldiniz. Kamusal hayatı kadınlara yâr etmemek için erkeklerin akıllarına gelebilecek her caydırıcı yönteme başvurduğu kanısındayım. Toplu taşıma aracı kullanacak bir kadının kıyafetleri de olası taciz durumlarını önleme ihtiyacı noktasında kısıtlıdır. Elbette erkeklerin bu meşru delilikleri sadece kadınlara değil kendi cinslerine de işler. Bir erkeğin bir başka erkeğin onurunu zedelemesi için onun haremine küfretmesi örneğinde olduğu gibi… Zaten küfür jargonu başlı başına kadını aşağılamaya dayalıdır.
        
          Günümüzde işin bilimsel ayağını gerçekleştirmede kadın çalışmalarına erkeklik hâllerini anlama ve yorumlama hedefi ile erkek çalışmaları eklendi. Statükonun kadını kadın; erkeği erkek olarak kesin çizgilerle ayırması ve öne sürdüğü cinsiyet yükümlülüklerini ortadan kaldırmada bu çalışmaların faydalı olduğu düşüncesindeyim. Gel gelelim balgam veya laf atmaya bilimsel yaklaşım güdülebilir mi pek emin değilim. Cinsiyetçi yaklaşmayayım derken yine cinsiyetçiliğin esiri oluverdim. Kadınların 21.yüzyıl Türkiyesi’nde gündelik yaşamda kısıtlamalarla boy gösterme çabası söz konusu iken bir şair veya meddah olarak neden pek fazla karşımıza çıkmadıkları sorusunu yanıtlamak da zor olmuyor. Dilerim bu 8 Mart uğurlu gelir de şeytanın bacağı kırılır.