30 Haziran 2012 Cumartesi


ABSÜRTLÜKLER DİYARININ OLAĞAN KARŞILANAN CİNAYETLERİ

Bayan Yanı’nın ilk sayısının üzerinden tam bir sene geçti. Bir sene içerisinde öldürülen/öldürülmeye terk edilen kadınları düşündükçe tüylerim diken diken oluyor. Defalarca kez korunma hakkı isteyip görmezden gelinen kadınlar…İnsan hayatının bu denli ucuz olduğu bir ülkede hizmet vermesi gerekenlere hizmet ettiğimiz bir düzenin içindeyken artık insanlar ölümleri olağan karşılar oldu. İnsanlık, Oğuz Atay’ın Tehlikeli Oyunlar’ındaki gibi traji-komik biçimde öldü: “Nihayet insanlık da öldü. Haber aldığımıza göre, uzun zamandır amansız bir hastalıkla pençeleşen insanlık, dün hayata gözlerini yummuştur. Bazı arkadaşlarımız bu habere inanmak istememişler ve uzun süre, ‘Yahu insanlık öldü mü?” diye mırıldanmaktan kendilerini alamamışlardır”.Tecavüz ve cinayet ödüllendirilirken insanlık denilen mefhumun yok olması ne denli tesadüf sayılabilirdi ki? Sonuçta Oğuz’un insanı da erkekti. Kadın ne zaman insan yerine konuldu, ne zaman anlaşılabildi? “Aylak kadın” neden yok? Kadınların erkek devlet gibi erkek yazar tarafından da varoluş çemberinin dışına itildiği kanısındayım. İşte ‘İnsan yerine konulmak’ tabiri, kadınlar için geçerli olma noktasında işlevinden sıyrılıyor. Kadınların öznelik durumuna yönelik feminist okumalar düşünüldüğünde kuramsal arka planın tüm soyutluğuna karşın gerçel dünyada da soğuk ve katı bir somutluğa işaret ediyor. Kadın özne/insan yerine konulmadıkça her hakkı elinden alındığı gibi yaşama hakkı da bir çırpıda, hatta elini kolunu sallaya sallaya, olağanca rahatlıkla elinden alınabiliyor. Şimdi kime kızılsa? Kadın duyarlılığını ağzına sakız eden sözüm ona entelektüel geçinen ama sevgilisinin, karısının ağzını burnunu kırmaya yeltenen ya da kıranlara mı? Yoksa aileden, hiçbir “duyarlılık formasyonu” edinmemiş olan saf öküzlere mi? Toplumsal duyarlılık diyoruz ya ne kadar boşa kullanılan bir tamlama. Kıyım meşrulaştırıldıkça, ötekilik yaratıldıkça bir yıl önceki yazımda belirttiğim gibi ikili karşıtlıklar keskinleştikçe insanlık ölür elbet. Ekmeğini de absürtlükler diyarının paşaları, bakanları yer. Artık çaktırmadan çıkarılan yeni yasa tasarılarıyla kadın hakları nâmına davalara kadın örgütlerinin dâhil olmasının önüne geçildiği bir ülkedeyiz. İnsanlığımıza sahip çıkmanın vakti geldi de geçiyor bile. Bugün herkesin susturulduğu, protesto edenlerin abuk subuk bahanelerle içeri tıkıldığı bir ülkede testosteronsuz tek derginin sesine dikkat buyurulmalı. Çığlık çığlığa devam edeceğiz. Gelecek 8 Mart’ta görüşmek dileğiyle…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder