3 Nisan 2014 Perşembe

“ME TARZAN, YOU JANE: INTRODUCTION TO RELATIONSHIP”

          Şubat deyince akla 14 Şubat geliyor. Aralık'ın son haftasında nasıl: "Yılbaşında nabiyon?" sorusuna "Aneeem! Yıl ne zaman bitti daha onun idrakine varamadım. Planım yok öküz gibi yalnızım. Hem her sene aynı bok!" cevabı veriliyorsa 14 Şubat için de benzeri melankoli bezeli bir diyalog hasıl olur. Yalnızlar ekstra mutsuzken, ilişkisi beklentilerini karşılamayanlar: “Yalnız olsam daha iyiydi. En azından tanımım belli olurdu” der durur. Bu bakış açısı pek sağlıklıdır. Zira yalnız olmak gerçekten de daha az soruna yol açar. Sinüslerden beyne oksijen daha çabuk ulaşır. İlişkisi olup 14 Şubat'a girenler ise tıkalı sinüsler gibi hiçbir şeyden tat alamaz. Erkek milletinin 14 Şubat'la imtihanı genellikle Tarzan İngilizcesi seviyesindedir: “Me Tarzan, you Jane”. Erkek kısmısı jest yapmanın ne olduğu güç idrak etmiştir. Jest genellikle sipariş üstüne bir güzellik yapma eylemi değil de insanın spontane karşısındakini tanıyıp ona sürpriz yapması olduğundan erkekler için asıl sorun “jest”in tanımında patlak verir. Bu tanımı kapanların çoğu ise “Anlıyorum ama konuşamıyorum” seviyesindedir. Bu yazıda ötesinden berisinden bu konuya temas ediciiim.
          Belki de özel günler söz konusu olduğunda erkeğin Tarzan İngilizcesi ile pre-beginner seviyeyle apışması, kadının ise özel gün adabının histerik yol göstericisi olmasının altında başka sebepler vardır. Aklıma bazı sorular hüum ediyor: Neden kadınlar özel günleri erkeklere kıyasla daha fazla sahiplenir acaba? Perioda dahi “özel gün” denmesi koşulluyor mu kadınları? “Kendimi o özel kişiye saklıyorum” repliği neden hep kadının ağzındadır? “Yoksa yıldönümümüzü unuttun mu?” sorusunu neden hep kadınlar sorar? Her şeyden özel olmasını beklemenin mantığı nedir? İşin garip tarafı kadınlar özel günlere sahip çıkıp karşı cinse bunun eğitimini vermeye başladı ve bir anda advanced seviyeye ulaşmış erkekler türedi. Kadınların bu yeni erkek tipini yaratmadaki başarısı azımsanamaz. Erkeği en ufak bir dirence sürüklemeden kabullenişe iten ve öz mutluluğu için belli başlı eylemleri yerine getirmenin gerekliliğine iten bu kadın tipi âdeta toplum mimarı yahu!

Öte yandan özel gün ve haftalar aynı zamanda kadınların toplumda bir yer edinmesinin göstergesi. “Ay şekerim benimki yemeğe çıkardı. Bir yüzük almış. Nah bu kadar! Seninkiyle naptınız dün?” sorusu direkt kadınlar arası rekabeti doğuruyor. Hemcinslerinin akıllı partnerlerine karşılık hiçbir şey yapmamış olan erkeklerin şu tiradı işitmesi de kaçınılmaz: “Püğ Allah belanı vermesin! Elalemin herifleri nerelere götürüyor! Sen napıyorsun? Sıfır! Utan be adam!” Bu tirat da yeni erkeklerin oluşumunda ilham kaynağı olabilir tabii. Gayet caydırıcı! Kadın dırdırındansa her şeyi yapmaya hazır adam modelini türetmiş olabilir bu yaklaşım. Belki de kadın dırdırından çok ikna ediciliğidir asıl belirleyen. Her orta sınıf kadın kendi evinin Hürrem'i olmuş ev ekonomisini de Sülüman'ını da idare edecek güçtedir. Aman ne güzel! Eleştirmekten çok bu gıcık görünse de erkeği parmağında oynatan kadın tipi bana garip bir haz veriyor. “Aferin kız! Biz yapamadık bari siz yapın bacım” dedirtiyor.
          Konu açılmışken ilişki yürütme sanatının vazgeçilmez sponsoru Facebook'u unutmamak gerek. Malumunuz sıkça mutluluk fotoğrafları paylaşılıyor. Kafaları yapışık poz veren çift Venedik'te... Kafaları yapışık poz veren çift gittiği yere özgü bir tatlı ile... Kafaları yapışık poz veren çift arkadaşları ile sosyalleşirken... Yanlış anlaşılmasın ama ben hiç bu tip eylemleri bayılarak gerçekleştirecek bir erkek görmedim. Görgüsüzlüğümü mazur görün. Sanki bu erkekler iyi eğitilmiş gibi. Yani benim bildiğim erkek milleti kırk tane poz vermekten, alışveriş yapmaktan, kız arkadaş toplantılarına katılmaktan sıkılır. Bu adamlar genellikle 30 yaş üstü, kimseyi bulamamış, soyunu sürdürmek için bulduğu kadına yapışmak ve onun her dediğini yapmak zorunda hisseden tipleri android. Ay şimdi de kedi uzanamadığı ciğere pis dermiş modu doğmasın sakın!
          Uzun süreli ilişkinin ya da evliliğin her anı özelleştirme sanatına dayalı olduğunu kabul eden bir nesil türedi galiba. Eskiden yurt dışına zengin insanlar gidebilirdi. Şimdi orta sınıf herkes yurt dışına tatile gidiyor. Çiftler içinse bu zaruri bir eylem. İlişkinin kalitesini belirliyor. Tatilde ise moda yerlere gitmek, bilhassa “bilmem ne beach club”larda poz vermek mutlu bir ilişkinizin olduğunu elaleme kanıtlamak için şart. Öte yandan bu kapitalizme destek projesinin erkekleri dönüşüme uğratması ise belki geleneksel Türk erkeği modelinin aşınması anlamında önemli olabilir.


          Günümüzde ilişki içindeki erkekler acemiliklerine rağmen daha çok özel günleri destekleyici bir rol üstlenmiş durumda. En azından facebook'takilerin çoğu böyle görünüyor. Evde karısını kısıtlayıp dövüyor mudur bilemeyeceğim ama ne biliyim ya gayet iyi görünüyorlar kardeşim! Kardeşim demişken kız kardeşim geçen gün “Yapılan araştırmalara göre facebook en çok kadınları bunalıma sokuyormuş. Ben kapattım. İçim çok rahat. Mis gibi hayatıma bakıyorum” dedi. Her zaman benden daha rasyonel olma vasfıyla ailede sıyrılmış olan kardeşime milyon birinci kez hak verdim. Hakikaten kadınlar arası rekabeti tetikliyor bu facebook. Gel gelelim erkekleri de dönüştürüyor. Spa'lara, brunchlara, club'lara, Avrupalara giden metroseksüel tabir edebileceğimiz mutlaka bir gym'e yazılmış polo yakalı adamlar türedi. Bazen şeytan dürtüyor: “Kızım bir bulamadın şöyle adam” dedirtiyor; ama ne biliyim ya işte! Sonra aile genlerim bu noktada da devreye girip “Ay çok yapay! İçi seni dışı beni yakardır onlar. Sen inanma, bakma çoğcuuum”teselli ikramiyesiyle bu düşünceden sepetliyor beni.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder