31 Temmuz 2014 Perşembe

HORMONLU ZİHİNLER


          Gezi direnişinin birinci yılını kutlarken bugün televizyon kanallarından öğrendikleriyle geçimini sağlayan orta sınıfın çoğunda aktardan tasdikli sağlık programlarına abanıldığını gördükçe ne tepki vereceğimi şaşırıyorum. Diyetisyen, aktar, enejici, alternatifçi, bilimadamı, zart zurtçu kisvesiyle “Şunu ye, kansere bire bir ablacııım” diyen pazarcı kılıklı dayılara verilen referansın haddi hesabı yok. Artık iki kelime laf edemiyorum orta yaşlı orta sınıfla çünkü her iki kelimeden biri: “Şunun çekirdeğini mıncır, yut! Bak çok iyi geliyormuş. Saafoğlu söyledi. Büyük alim! Mutlaka ye çocuuum” şeklinde. Kanserden ölüm korkusunun, manyaklık boyutunda beslenme fetişine dönüştüğü ülkemizde adaletsizten ölenler için hiçbir eylemliliğe gidilmemesi ne acı!

          Orta yaş ve üzeri orta sınıf her şeyde olduğu gibi bu eylemlilik meselesinde de orta yolu bulmuş durumda. Akşam izlenilen haberlere iki “Cık cık!”, bir “Vah vah!” ettikten sonra gelelim fasülyenin faydalarına seansına başlamak resmen korsan ritüele dönüştürülmüş. “Aman çocuğum olaylara karışma! Ama ne yap et, iki elin kanda olsa da kiraz sapını, limon çekirdeğini eksik etme!” apolitik zihinlerin mottosu hâline gelmiş.
          Hemen her programda sağlık da sağlık diye milletin beynini yıkayan satılmış medya hükümet elli cinayetlere yer vermekten kaçarken biz onca katledilme haberine karşın ne zaman İsveç'e dönüştük de kendimizi kanserden korur olduk? Ucuz ölümler diyarı ülkemizde ne zaman sıra kansere geldi?
          Bir de komplo teorisi ürettim: Yıllardır peşimizden yemekle koşan, hırka giydirmeye çalışan masum görünümlü anneler, bu özelliklerinden ötürü kamuflaja bürünüp Saafoğullarının misyonerliğini yapıyor olabilir mi? Her gün sabahtan akşama kadar izlediği programlardan ötürü beyni aktara bağlayan teyzelerdense sapan tutan aktivist teyzeyi kaç hükümet yeğler ki? En güzeli etliğe sütlüğe karışmayıp kendini kanserden ve tüm felaketlerden koruyan bir neslin üreticisi olan anneler yetiştirmek. Böylece gençlik hem kanserden korunacak hem de hükümetin adaletsizliklerine gık diyemediğinden her daim güven içinde yaşayacak. Ne ütopik bir manzara.
          Yeni nesil ev hanımının hormonlu besin, kansorejen madde kabusu “Artık çok geç!” dedirten bir yöne de sahip. Düşünsenize onca yıldır katı yağla beslenip sonra tıkanmak üzere olan damarları “Biz her şeye zeytinyağı koyuyoruz” diyerek açma çabası çok absürt değil mi? Eski tüketim ekipmanlarındaki hormona/kanser yapıcı etmenlere yeterince maruz kalmasından dolayı son gece ödev yetiştirmeye çalışan biçare öğrencinin hâlini anımsatıyor bu teyzelerin hâli. Takriben 50 yıl öncesinde Vita yağına abanıp sonra soya filizi yağından başkasını kullanmayan hormonlu zihine Çernobil aromalı çay ikram etmek istiyorum. Çok iyi geliyormuş bakın öyle diyor büyüklerimiz. Üstüne de doksanlarda giydiğin kanserojen boyalı t-shirtü de giyindin mi tadından yenmez! Bir yağ yaktırıyor ki... Allah seni inandırsın, kaynımın kızı bir ayda 35 kilo verdi!
          Keşke bu mantıkla gidecek olduğumuzda hükümetin döktüğü kana da bir çare olsa. Mesela ceviz suyuna incir çekirdeği koyduğumuzda vicdan uyansa. Adaçayına limon ve zencefil ekleyince ileri demokrasi gelse. Böğürtlene kuşburnu ekleyince zihinler uyansa ve hür olsa! Belki aktardan çıkıp biraz politik tarihimizle ve bugünümüzle haşır neşir olursak mucizevi tariflere gerek kalmaz. Gezi'deki gibi mucizevi tarihler yazılır. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder