ÂDET
SANCISI: Ayın
çeşitli günlerinde bazen düzenli, bazen düzensiz gerçekleşen
yumurtlama sürecinde kadınların karnının ağrıması
hadisesidir. Karın ağrısı ile birlikte bazen şiddetli bulantı
da gerçekleşir. Bu acılar sıcak su torbası ve ağrı kesici ile
dindirilirken çevredekilerin anlayışlı olması da sancının
hafiflemesinde önemli bir etken hâline gelir. Kadını işinden
gücünden alıkoyup bir müddet inziva isteği ile kuşattığından
takvimde işaretlenirken kara kara düşünülür. Olası işler,
seyahatler, kısaca gündelik hayata dair her şey bu sancıya göre
ayarlanır. İlaçlara bağışıklık kazanan sancılar, bazen göze
alınamaz ve geciktiricilere başvurulur. Bu sancılı evre kadını
âdeta doğuma hazırlar. Kimi yerlerde kadın sancılı iken bir de
“adab kuralları”nı düşünüp bu durumunu gizleme eziyetine
katlanmak zorunda bırakılır.
ANNELİK:
Daha ufak bir kız çocuğu iken oyuncak bebeğine bakma ile annelik
rolü ile tanışılır. Sonrasında bu rol anaçlık olarak türlü
canlı varlıklara merhamet ve sevgi gösterme ile kendini gösterir.
Simone de Beauvoir: “Kadın doğulmaz, kadın olunur” der iken bu
topraklarda kadınlar için en şaşmayan gerçek : Anne doğup anne
ölünmesidir. İşte bu sebepten küçücük kızlar evlendirilir ve
hemen hamile bırakılır. Evlilik dışı ilişkiye annelik rolü
kırılacak kaygısı ile tahammül edilemez. Anne olmak bir seçim
olmaktan çıkarılır. Annelik rolü, cemaat toplumunda öyle bir
ilettir ki; kadına kadınlığını unutturur. Toplum ahlak
kodlarını da annelik rolünü biçimlendirerek yazar. İcabında
toplum anneye verdiği ödevleri yapılmamış görünce “Sen nasıl
annesin?!” diye hesap sorar. “Doğru annelik nasıl olmalı?”nın
cevabını öğretir. Annelik üzerine deyişler, ideal anneliği ve
toplumun gözünde annenin nasıl göründüğünü gösterir. “Ana
gibi yâr, vatan gibi diyar olmaz”, “Cennet, anaların ayağı
altındadır” gibi.
BACILIK:
İngilizce
“sisterhood” kelimesi ile ifade edilen bacılık, kadınların
kan bağıyla veya kan bağı olmaksızın birer kız kardeş gibi
dayanışma hâlinde olmasıdır. Kadınlık hâlleri ile yüzleşmede
ve türlü sorunları alt etmede bacılık müessesesi çok
önemlidir.
BAKIMLI
OLMAK: “Çirkin
kadın yoktur, bakımsız kadın vardır”sözünden anlaşılacağı
üzere kadından beklenendir. Kozmetik dünyasının epey para
kaldırması, plastik cerrahinin estetik operasyonlarla yükselişe
geçmesi, akıl almaz diyetlerin ortaya çıkması, moda sektörünün
hep gündemde kalması ile kadınlar lüks tüketimin temel malzemesi
olagelmiştir. Mutsuzlukları katlanarak artmıştır çünkü
“bakımlı olmak” kendileri gibi (doğal) olduklarında kimse
tarafından beğenilmeyecekleri baskısını kadına yaşatmıştır.
Güzellik trendlerine bağlı olarak bakımlı olmak kadınların
tek-tipleştirilmesinin önünü açtığı gibi depresyon oranlarını
arttırmıştır.
ÇANTA:
Kadınlar
sokağa arka veya iç ceplerine koydukları cüzdanları ile çıkıp
ellerini kollarını sallayarak yürüyemezler. Mutlaka kıyafetlerine
uygun çanta koleksiyonlarından seçilmiş bir çantayı bilimum
“bakımlı olma gereçleri” ve duruma göre “annelik
ekipmanları” ile doldurup gün boyu bu ağırlıkla dolaşmak
durumundadır.
ÇİÇEK:
Doğa
söz konusu olunca kadın, çiçek metaforu ile anılırken erkek ise
böcek ile adlandırılmıştır. Böcekler çiçekler tarafından
beslenir. Bazen o kadar beslenir ki krem reklamı çekerken “Bütün
kadınlar çiçektir. Çiçekler, nem ister” derken bulur kendini.
Neyse ki kadın bilincine sahip insanların bu metaforu tiye alacağı
bir dönem başlamıştır.
DOĞUM:
Genellikle
9 ay boyunca kadının fizyolojik ve psikolojik olarak hazırlandığı
zorlu evredir. Doğuma kadar kadın tüm beslenme alışkanlıklarını,
alkol ve sigara tüketimini, saç boyatma işlemlerini, kısaca
hamile kalıncaya kadarki kimliğini ve buna bağlı yaşam rutinini
bir anda değiştirmek durumundadır. Doğuma kadar kadın bu
başkalaşma sonucunda neredeyse 1 yıla yakın bir sürede bambaşka
bir insana dönüşmelidir. Toplum bu başkalaşmayı kolaylıkla
“anne” kelimesi ile adlandırır. Doğum, korkulu bir süreçtir.
Rahimdeki bebeğin rahimden uzaklaşıp dış dünya ile buluştuğu
andır. Kadının içinden bir canlının kopuşudur. Doğum sancısı
tahammül edilmesi çok güç bir acıdır. Kimi zaman ise doğum
kadının ölümü ile sonuçlanır. Sadece kadının
deneyimleyebileceği doğum anı, hayat ile ölüm arasında
varoluşsal bir aydınlanmadır. Doğum sonrasında kadın büsbütün
duygusallaşır. Bu kırılgan ruh hâli içinde tek tesellisi
çocuğudur. Varoluşunun tüm tekinsizliklerini ve boşluklarını
çocuğu ile doldurma iç güdüsü doğumla başlar ve bundan sonra
kadının yaşamı boyunca sürüp gider. Kimi hamilelikler ise
kadının tercihinde olmaz. Doğacak çocuğun vicdani yükümlülükleri
ile kendinden ve çevresinden tiksinen kadınlar yaratılır.
İstenmeyen gebelikler sonucunda istenmeyen doğumlar kadının eril
bilinçli toplum eliyle lanetlenmişliğini ortaya koyar.
EBE:
Doğumun
gerçekleşmesinde insanlık tarihi boyunca önemli bir role
sahiptir. Kaç kadının bebeğini kucağına almasını sağlamış,
kaçının bebeğinin ölümünden sorumlu tutulmuştur ebeler.
Ebelik belki de kadınlık tarihinin ilk mesleğidir. Kadın, modern
tıbba rağmen yine bir kadının mahremine dâhil olmasını
isterken ebenin desteğine ihtiyaç duyar. İstenmeyen gebeliklerde
de yine kadının imdadına ebe yetişmiştir.
EV:
Küçük
bir kız çocuğu iken bebek evi olan ve ev işlerini imleyen
oyuncaklarla oynayan bugünün kadınlarının toplumsal cinsiyet
kodlarına sıkı sıkıya bağlılığının göstergesidir. “Yuvayı
dişi kuş yapar” sözünden anlaşılacağı gibi kadın, mahremin
mekânını oluşturmakla sorumlu tutulmuştur. Kamusal hayata dâhil
olmasına rağmen toplum kadına her zaman ev içi sorumlulukları
yüklemiştir. Eve bağlılık kadar evden kaçmak da kadın için
öne çıkan eve ilişkin eylemler arasındadır. Evden kaçan kadın
başkaldıran kadındır. Ev içi sorumluluklar kadına ait olmasına
karşın evin reisi erkek olarak kodlanmıştır. Erkeğin
kurallarına bağlı olarak eve giriş-çıkış saatleri
belirlenmiştir. Bu da günümüzde dahi kadına kısıtlı bir
kamusal hayat sunulmasına sebep olmuş, kadınlar tabiri caizse
saksı bitkisi gibi evde tutulmuştur.
FRİJİT:
Kadınların
cinselliğe karşı istemsizlik içinde bulunmalarını imler. Cinsel
anlamda soğuk bulunan kadınlar frijit yaftalaması ile karşı
karşıya kalır. Frijit kelimesi cinsel isteksizlik ve uyarılamama
hâlinde sadece kadınlar için kullanılır. Kadınların cinsel
isteksizliklerine yol açan eril dünyaya bir yakıştırma ya da
adlandırmada bulunulmazken kadınların yaftalanmasına örnek
teşkil eden durumlardan sadece biridir.
G
NOKTASI: Kadına
klitoral orgazmın ötesinde bir haz yaşattığı belirtilen erojen
nokta. Klitorisin dışında kadın cinselliğinde orgazma ulaştıran
ikinci bir bölge daha bulunduğunu ilk kez belirten Alman jinekolog
Ernst Gräfenberg'tir.
1980'lerde kadın vajinasının içinde yer alan bölgenin adı Alman
jinekoloğun soyadının ilk harfi ile anılır olmuştur. Kimi
uzmanlar ise kadın orgazmının tek bir noktaya bağlı olduğunu
iddia eden bu görüşün, şehir efsanesi olduğunu belirterek çoklu
noktalarla daha kompleks yapıda olduğunun altını çizmektedir.
Kadın cinselliğinin yasak olduğu absürtlükler diyarında ise bu
kompleks yapıyı çözüp kadın hazzını ön plana koyan bir
anlayış yoktur. Kadın haz almaktan çok haz veren ilan
edildiğinden klitorisin varlığı dahi inkar edilir. Keşfetmek
kadın için ayıp, erkek için zahmetli ve gereksiz bulunur. En
doğal hazdan mahrum kalan kadınlar cinsellikle kurdukları
hastalıklı ilişki sonucunda ruhsal buhran içinde boğulur.
HATUN:
Eski
Türk devletlerinde yönetici statüsünde hakan ile birlikte olan
kadınlara verilen addır. Sonradan yani Osmanlı döneminde
hanedana mensup bu kadınlar, sultan olarak da anılmıştır.
Günümüzde ise -genellikle argoda- kadının eşanlamlısı olarak
kullanılmaktadır.
ISLIK:
Kadınlar
özellikle sokakta yürürken bir erkeğin dikkatini çektiklerinde
arkaları sıra çalınan ıslıkla karşılaşır. Buna karşılık
bir beğeniyi ulu orta ifşa etmeye, hatta başkalarını da bu
beğeniye ortak ederek grup beğenisine dönüştürmeye yasaklı
olan kadınlar ise asla ıslık çalmazlar. Genellikle romantik ve
naif nitelikteki beğenilerini, kulağa fısıldayarak mahçup
biçimde sırdaşları ile paylaşırlar.
İĞNE-İPLİK:
Çoğunlukla
birlikte anılan bu ikili dikiş dikmekle mükellef kadınların
vazgeçilmez aygıtıdır. Aile üyelerinin sökülmüş
kıyafetlerini hep anne olan kadınlar veya evin genç kızları
diker. İplik aynı zamanda “bakımlı olması” gerekli görülen
kadının yüzündeki tüyleri alırken kullandığı bir ekipmana
dönüşmüştür.
JİNEKOLOG:
Cinsel
nitelikli kadın hastalıklarını tedavi eden doktor ya da uzmanlara
verilen addır. Kadın cinselliğinin hâlâ çoğunluk için tabu
olduğu ülke sınırları içinde jinekologa gitmek kadınlar için
bir eziyettir. Ülkenin kadın cinselliği konusundaki çarpık
inançlarından etkilenip meslek etiğini hiçe sayan ve hastanın
özel hayatına ahlaki yargılamalarla girişen jinekologların
olması bu alanın bilimsellikten uzaklaşmasına işarettir.
KALTAK:
İffetsiz, namussuz anlamında sadece kadınlar için kullanılan bir
sözcük.
LOĞUSA:
Kadınların
doğum sonrası girdiği evredir. Al basması hikâyeleri bu evrede
türemiş, Loğusa şerbeti bu evrede ikram edilegelmiştir.
MEME
UCU: Sadece
kadınların mahrem algısı üzerinden gizlemesi gereken
bölgeleridir. Gizleyeceğim diye sütyene hapsolmak nefes darlığını
körüklemektedir.
NUTELLA:
Çikolatalı-fındıklı
kremanın ithal markasıdır. Ne hikmetse hep kadınların Nutella'ya
zaafı olduğu algısı toplumda almış yürümüştür.
OROSPU:
Yine
sadece kadınlar için kullanılan bir hakaret sözcüğüdür. Seks
işçisi anlamında kullanılan bu sözcüğü hakaret temelli ağza
sakız etmek bu memlekette adettendir. Orospunun evladı/çocuğu da
bir insanı ancak annesi üzerinden incitilebileceği algısını
yaratır. Bu kullanımda amaçlanan kutsal anne imajını yerle bir
etmektir.
Bu
küfür alışkanlığı,
“Neden
kutsal kıldın? Neden yıktın?” eksenli paradoksal soruları
doğurur.
ÖSTROJEN:
Kadını
bütünüyle kadın yapan bir hormondur.
“Kadınlık
hormonu” diyenler de çıkmıştır.
PED:
Âdet
döngüsünde bez niyetine kullanılır. “Pedin var mı?”
sorusuna verilen olumlu yanıt, her daim kadınlar arasındaki kız
kardeşliği samimi bir zemine oturtmuştur. Ped kadının hareket
özgürlüğünün yegâne kurtarıcısıdır.
REGL
DÖNEMİ: Kadınlarda
yumurtlama evresidir. Öncesinde kadınların deve yüküyle yiyeceği
mideye indirip çılgınca bağırıp ağlama nöbetine, sonrasında
kedi gibi mırıl mırıl savunmasızca köşesinde büzüşüp
üşümesine yol açar. Ped piyasasının renklenmesinde en büyük
paya sahiptir.
SAÇ:
Kadınlar
tarafından yüzlerce şekli denenmiştir. Evden çıkarken en büyük
zamanı saç şekillendirme alır. Kalan hazırlıklar bunun yanında
devede kulaktır. Kuaförde çektirilmiş fön ile düzleşen saçlar
hayatı kolaylaştırır. Bunalım anında ise şak diye boyu
kısaltılır. Hayatını değiştiremeyen bir kadın daima saçını
değiştirme yoluna gider.
ŞERİAT:
İslam'ın
dini hükümlerini kapsayan “şeriat” kadını erkeğe kıyasla
apayrı bir yere koyar. Şeriat ile kadının yan yana geldiği her
cümle ağır hükümlerle emansipasyonunun sıfır dereceyi
gösterdiği durumları imler.
TEL
TOKA: Tel
toka ve firketeyi ancak ve ancak kadınlar saçlarında kullanır.
Gün olur bu tel toka sınava girmeden önce üstü aranan kadının
başına bela olur. Tel tokadan kopya çekileceği ihtimali de ancak
teknoloji timsali ülkemizde kadınları sınayacaktır.
USLU:
Kadından
beklenen vasıftır. “Akıllı-uslu”, “oturup-kalkmasını
bilen” kadın erkek bilincine göre makbul kadındır. Söz konusu
absürtlüklerin halay çektiği diyarda kadın kendi hayatına
hükmettiği anda “uslu” olmaktan çıkar ve her türlü şiddetle
sindirilmeyi hak eder. Bazen de “uslu” olmamanın bedelini canı
ile öder.
ÜRETKENLİK:
Ataerkil
yapının kadından emeğinin karşılığını vermemek üzere
biricik beklentisidir. Sürekli motivasyonu içeren bu beklentiye
göre kadının birincil görevi çocuk doğurup gelecek nesillerin
üretimine katkıda bulunmaktır. Kadının ikincil görevi ise eve
ekmek getirmektir. Plaza kadınından, ev kadınlarına kadar tüm
kadınlar iş hayatının yokuşlu yollarında sürünmeye mahkumdur.
Kimi şirketler kadınların iş gücünden daha çok istifade etmek
için onların istemli anneliklerine taş koyar. Bazı kurumlar ise
anne olmayı istemeyen kadınları eve itip en iyi yaptıkları işin
bu olduğu vurgusu ile onlara iş vermez. Üretkenliğin
doğurganlıkla eş değer olduğu durumlarda kadının karar
mekanizmasının işlerliğinin zayıflamasına başta devlet
politikaları, sonrasında ise işbirlikçi yandaş erkek bilinci
ortak olur. Doğurganlık dışında bilimum ev işlerinde üretim,
ev sınırlarından çıkmadan evde biçki-dikişle üretim, ev
dışında başkasının evinin işlerini yaparak üretim, diplomalı
ise ofiste üretim beklentisi ile hemen her alanda kadınların
üretkenliği sınanır.
VAJİNA:
Absürtlükler
diyarında adı sıklıkla yasaklanan kadınların genital organına
verilen addır. Kadın cinselliğinin 21.yy'a rağmen yasaklı olduğu
bir cephede elbette kadınlık organından söz etmek de ayıp
karşılanmıştır.
YOSMA:
TDK'ya
göre “şen, güzel, fettan genç kadın”a verilen addır.
Genellikle tüm bu kadınlığı ile barışık neşeli hatunlara ya
bir hakaret ya da bir sulanma maksadı ile hitap sözcüğü olarak
kullanılır.
ZEVCE:
Bir
erkeğin “nikahına aldığı” kadına Osmanlı Türkçesi'nde
verilen isim. Modern tabirle erkeğin eşinin karşılığıdır.
Günümüzde cezve kelimesini anıştıran bu kelime bazen kadının
zevce değil de cezve yerine koyulduğunu düşündürmüyor
değildir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder