9 Mayıs 2015 Cumartesi

ABSÜRTLÜKLER DİYARINDA A'DAN Z'YE KADIN OLMAK


ÂDET SANCISI: Ayın çeşitli günlerinde bazen düzenli, bazen düzensiz gerçekleşen yumurtlama sürecinde kadınların karnının ağrıması hadisesidir. Karın ağrısı ile birlikte bazen şiddetli bulantı da gerçekleşir. Bu acılar sıcak su torbası ve ağrı kesici ile dindirilirken çevredekilerin anlayışlı olması da sancının hafiflemesinde önemli bir etken hâline gelir. Kadını işinden gücünden alıkoyup bir müddet inziva isteği ile kuşattığından takvimde işaretlenirken kara kara düşünülür. Olası işler, seyahatler, kısaca gündelik hayata dair her şey bu sancıya göre ayarlanır. İlaçlara bağışıklık kazanan sancılar, bazen göze alınamaz ve geciktiricilere başvurulur. Bu sancılı evre kadını âdeta doğuma hazırlar. Kimi yerlerde kadın sancılı iken bir de “adab kuralları”nı düşünüp bu durumunu gizleme eziyetine katlanmak zorunda bırakılır.
ANNELİK: Daha ufak bir kız çocuğu iken oyuncak bebeğine bakma ile annelik rolü ile tanışılır. Sonrasında bu rol anaçlık olarak türlü canlı varlıklara merhamet ve sevgi gösterme ile kendini gösterir. Simone de Beauvoir: “Kadın doğulmaz, kadın olunur” der iken bu topraklarda kadınlar için en şaşmayan gerçek : Anne doğup anne ölünmesidir. İşte bu sebepten küçücük kızlar evlendirilir ve hemen hamile bırakılır. Evlilik dışı ilişkiye annelik rolü kırılacak kaygısı ile tahammül edilemez. Anne olmak bir seçim olmaktan çıkarılır. Annelik rolü, cemaat toplumunda öyle bir ilettir ki; kadına kadınlığını unutturur. Toplum ahlak kodlarını da annelik rolünü biçimlendirerek yazar. İcabında toplum anneye verdiği ödevleri yapılmamış görünce “Sen nasıl annesin?!” diye hesap sorar. “Doğru annelik nasıl olmalı?”nın cevabını öğretir. Annelik üzerine deyişler, ideal anneliği ve toplumun gözünde annenin nasıl göründüğünü gösterir. “Ana gibi yâr, vatan gibi diyar olmaz”, “Cennet, anaların ayağı altındadır” gibi.
BACILIK: İngilizce “sisterhood” kelimesi ile ifade edilen bacılık, kadınların kan bağıyla veya kan bağı olmaksızın birer kız kardeş gibi dayanışma hâlinde olmasıdır. Kadınlık hâlleri ile yüzleşmede ve türlü sorunları alt etmede bacılık müessesesi çok önemlidir.
BAKIMLI OLMAK: “Çirkin kadın yoktur, bakımsız kadın vardır”sözünden anlaşılacağı üzere kadından beklenendir. Kozmetik dünyasının epey para kaldırması, plastik cerrahinin estetik operasyonlarla yükselişe geçmesi, akıl almaz diyetlerin ortaya çıkması, moda sektörünün hep gündemde kalması ile kadınlar lüks tüketimin temel malzemesi olagelmiştir. Mutsuzlukları katlanarak artmıştır çünkü “bakımlı olmak” kendileri gibi (doğal) olduklarında kimse tarafından beğenilmeyecekleri baskısını kadına yaşatmıştır. Güzellik trendlerine bağlı olarak bakımlı olmak kadınların tek-tipleştirilmesinin önünü açtığı gibi depresyon oranlarını arttırmıştır.
ÇANTA: Kadınlar sokağa arka veya iç ceplerine koydukları cüzdanları ile çıkıp ellerini kollarını sallayarak yürüyemezler. Mutlaka kıyafetlerine uygun çanta koleksiyonlarından seçilmiş bir çantayı bilimum “bakımlı olma gereçleri” ve duruma göre “annelik ekipmanları” ile doldurup gün boyu bu ağırlıkla dolaşmak durumundadır.
ÇİÇEK: Doğa söz konusu olunca kadın, çiçek metaforu ile anılırken erkek ise böcek ile adlandırılmıştır. Böcekler çiçekler tarafından beslenir. Bazen o kadar beslenir ki krem reklamı çekerken “Bütün kadınlar çiçektir. Çiçekler, nem ister” derken bulur kendini. Neyse ki kadın bilincine sahip insanların bu metaforu tiye alacağı bir dönem başlamıştır.
DOĞUM: Genellikle 9 ay boyunca kadının fizyolojik ve psikolojik olarak hazırlandığı zorlu evredir. Doğuma kadar kadın tüm beslenme alışkanlıklarını, alkol ve sigara tüketimini, saç boyatma işlemlerini, kısaca hamile kalıncaya kadarki kimliğini ve buna bağlı yaşam rutinini bir anda değiştirmek durumundadır. Doğuma kadar kadın bu başkalaşma sonucunda neredeyse 1 yıla yakın bir sürede bambaşka bir insana dönüşmelidir. Toplum bu başkalaşmayı kolaylıkla “anne” kelimesi ile adlandırır. Doğum, korkulu bir süreçtir. Rahimdeki bebeğin rahimden uzaklaşıp dış dünya ile buluştuğu andır. Kadının içinden bir canlının kopuşudur. Doğum sancısı tahammül edilmesi çok güç bir acıdır. Kimi zaman ise doğum kadının ölümü ile sonuçlanır. Sadece kadının deneyimleyebileceği doğum anı, hayat ile ölüm arasında varoluşsal bir aydınlanmadır. Doğum sonrasında kadın büsbütün duygusallaşır. Bu kırılgan ruh hâli içinde tek tesellisi çocuğudur. Varoluşunun tüm tekinsizliklerini ve boşluklarını çocuğu ile doldurma iç güdüsü doğumla başlar ve bundan sonra kadının yaşamı boyunca sürüp gider. Kimi hamilelikler ise kadının tercihinde olmaz. Doğacak çocuğun vicdani yükümlülükleri ile kendinden ve çevresinden tiksinen kadınlar yaratılır. İstenmeyen gebelikler sonucunda istenmeyen doğumlar kadının eril bilinçli toplum eliyle lanetlenmişliğini ortaya koyar.
EBE: Doğumun gerçekleşmesinde insanlık tarihi boyunca önemli bir role sahiptir. Kaç kadının bebeğini kucağına almasını sağlamış, kaçının bebeğinin ölümünden sorumlu tutulmuştur ebeler. Ebelik belki de kadınlık tarihinin ilk mesleğidir. Kadın, modern tıbba rağmen yine bir kadının mahremine dâhil olmasını isterken ebenin desteğine ihtiyaç duyar. İstenmeyen gebeliklerde de yine kadının imdadına ebe yetişmiştir.
EV: Küçük bir kız çocuğu iken bebek evi olan ve ev işlerini imleyen oyuncaklarla oynayan bugünün kadınlarının toplumsal cinsiyet kodlarına sıkı sıkıya bağlılığının göstergesidir. Yuvayı dişi kuş yapar” sözünden anlaşılacağı gibi kadın, mahremin mekânını oluşturmakla sorumlu tutulmuştur. Kamusal hayata dâhil olmasına rağmen toplum kadına her zaman ev içi sorumlulukları yüklemiştir. Eve bağlılık kadar evden kaçmak da kadın için öne çıkan eve ilişkin eylemler arasındadır. Evden kaçan kadın başkaldıran kadındır. Ev içi sorumluluklar kadına ait olmasına karşın evin reisi erkek olarak kodlanmıştır. Erkeğin kurallarına bağlı olarak eve giriş-çıkış saatleri belirlenmiştir. Bu da günümüzde dahi kadına kısıtlı bir kamusal hayat sunulmasına sebep olmuş, kadınlar tabiri caizse saksı bitkisi gibi evde tutulmuştur.
FRİJİT: Kadınların cinselliğe karşı istemsizlik içinde bulunmalarını imler. Cinsel anlamda soğuk bulunan kadınlar frijit yaftalaması ile karşı karşıya kalır. Frijit kelimesi cinsel isteksizlik ve uyarılamama hâlinde sadece kadınlar için kullanılır. Kadınların cinsel isteksizliklerine yol açan eril dünyaya bir yakıştırma ya da adlandırmada bulunulmazken kadınların yaftalanmasına örnek teşkil eden durumlardan sadece biridir.
G NOKTASI: Kadına klitoral orgazmın ötesinde bir haz yaşattığı belirtilen erojen nokta. Klitorisin dışında kadın cinselliğinde orgazma ulaştıran ikinci bir bölge daha bulunduğunu ilk kez belirten Alman jinekolog Ernst Gräfenberg'tir. 1980'lerde kadın vajinasının içinde yer alan bölgenin adı Alman jinekoloğun soyadının ilk harfi ile anılır olmuştur. Kimi uzmanlar ise kadın orgazmının tek bir noktaya bağlı olduğunu iddia eden bu görüşün, şehir efsanesi olduğunu belirterek çoklu noktalarla daha kompleks yapıda olduğunun altını çizmektedir. Kadın cinselliğinin yasak olduğu absürtlükler diyarında ise bu kompleks yapıyı çözüp kadın hazzını ön plana koyan bir anlayış yoktur. Kadın haz almaktan çok haz veren ilan edildiğinden klitorisin varlığı dahi inkar edilir. Keşfetmek kadın için ayıp, erkek için zahmetli ve gereksiz bulunur. En doğal hazdan mahrum kalan kadınlar cinsellikle kurdukları hastalıklı ilişki sonucunda ruhsal buhran içinde boğulur.
HATUN: Eski Türk devletlerinde yönetici statüsünde hakan ile birlikte olan kadınlara verilen addır. Sonradan yani Osmanlı döneminde hanedana mensup bu kadınlar, sultan olarak da anılmıştır. Günümüzde ise -genellikle argoda- kadının eşanlamlısı olarak kullanılmaktadır.
ISLIK: Kadınlar özellikle sokakta yürürken bir erkeğin dikkatini çektiklerinde arkaları sıra çalınan ıslıkla karşılaşır. Buna karşılık bir beğeniyi ulu orta ifşa etmeye, hatta başkalarını da bu beğeniye ortak ederek grup beğenisine dönüştürmeye yasaklı olan kadınlar ise asla ıslık çalmazlar. Genellikle romantik ve naif nitelikteki beğenilerini, kulağa fısıldayarak mahçup biçimde sırdaşları ile paylaşırlar.
İĞNE-İPLİK: Çoğunlukla birlikte anılan bu ikili dikiş dikmekle mükellef kadınların vazgeçilmez aygıtıdır. Aile üyelerinin sökülmüş kıyafetlerini hep anne olan kadınlar veya evin genç kızları diker. İplik aynı zamanda “bakımlı olması” gerekli görülen kadının yüzündeki tüyleri alırken kullandığı bir ekipmana dönüşmüştür.
JİNEKOLOG: Cinsel nitelikli kadın hastalıklarını tedavi eden doktor ya da uzmanlara verilen addır. Kadın cinselliğinin hâlâ çoğunluk için tabu olduğu ülke sınırları içinde jinekologa gitmek kadınlar için bir eziyettir. Ülkenin kadın cinselliği konusundaki çarpık inançlarından etkilenip meslek etiğini hiçe sayan ve hastanın özel hayatına ahlaki yargılamalarla girişen jinekologların olması bu alanın bilimsellikten uzaklaşmasına işarettir.
KALTAK: İffetsiz, namussuz anlamında sadece kadınlar için kullanılan bir sözcük.
LOĞUSA: Kadınların doğum sonrası girdiği evredir. Al basması hikâyeleri bu evrede türemiş, Loğusa şerbeti bu evrede ikram edilegelmiştir.
MEME UCU: Sadece kadınların mahrem algısı üzerinden gizlemesi gereken bölgeleridir. Gizleyeceğim diye sütyene hapsolmak nefes darlığını körüklemektedir.
NUTELLA: Çikolatalı-fındıklı kremanın ithal markasıdır. Ne hikmetse hep kadınların Nutella'ya zaafı olduğu algısı toplumda almış yürümüştür.
OROSPU: Yine sadece kadınlar için kullanılan bir hakaret sözcüğüdür. Seks işçisi anlamında kullanılan bu sözcüğü hakaret temelli ağza sakız etmek bu memlekette adettendir. Orospunun evladı/çocuğu da bir insanı ancak annesi üzerinden incitilebileceği algısını yaratır. Bu kullanımda amaçlanan kutsal anne imajını yerle bir etmektir. Bu küfür alışkanlığı,Neden kutsal kıldın? Neden yıktın?” eksenli paradoksal soruları doğurur.
ÖSTROJEN: Kadını bütünüyle kadın yapan bir hormondur. “Kadınlık hormonu” diyenler de çıkmıştır.
PED: Âdet döngüsünde bez niyetine kullanılır. “Pedin var mı?” sorusuna verilen olumlu yanıt, her daim kadınlar arasındaki kız kardeşliği samimi bir zemine oturtmuştur. Ped kadının hareket özgürlüğünün yegâne kurtarıcısıdır.
REGL DÖNEMİ: Kadınlarda yumurtlama evresidir. Öncesinde kadınların deve yüküyle yiyeceği mideye indirip çılgınca bağırıp ağlama nöbetine, sonrasında kedi gibi mırıl mırıl savunmasızca köşesinde büzüşüp üşümesine yol açar. Ped piyasasının renklenmesinde en büyük paya sahiptir.
SAÇ: Kadınlar tarafından yüzlerce şekli denenmiştir. Evden çıkarken en büyük zamanı saç şekillendirme alır. Kalan hazırlıklar bunun yanında devede kulaktır. Kuaförde çektirilmiş fön ile düzleşen saçlar hayatı kolaylaştırır. Bunalım anında ise şak diye boyu kısaltılır. Hayatını değiştiremeyen bir kadın daima saçını değiştirme yoluna gider.
ŞERİAT: İslam'ın dini hükümlerini kapsayan “şeriat” kadını erkeğe kıyasla apayrı bir yere koyar. Şeriat ile kadının yan yana geldiği her cümle ağır hükümlerle emansipasyonunun sıfır dereceyi gösterdiği durumları imler.
TEL TOKA: Tel toka ve firketeyi ancak ve ancak kadınlar saçlarında kullanır. Gün olur bu tel toka sınava girmeden önce üstü aranan kadının başına bela olur. Tel tokadan kopya çekileceği ihtimali de ancak teknoloji timsali ülkemizde kadınları sınayacaktır.
USLU: Kadından beklenen vasıftır. “Akıllı-uslu”, “oturup-kalkmasını bilen” kadın erkek bilincine göre makbul kadındır. Söz konusu absürtlüklerin halay çektiği diyarda kadın kendi hayatına hükmettiği anda “uslu” olmaktan çıkar ve her türlü şiddetle sindirilmeyi hak eder. Bazen de “uslu” olmamanın bedelini canı ile öder.
ÜRETKENLİK: Ataerkil yapının kadından emeğinin karşılığını vermemek üzere biricik beklentisidir. Sürekli motivasyonu içeren bu beklentiye göre kadının birincil görevi çocuk doğurup gelecek nesillerin üretimine katkıda bulunmaktır. Kadının ikincil görevi ise eve ekmek getirmektir. Plaza kadınından, ev kadınlarına kadar tüm kadınlar iş hayatının yokuşlu yollarında sürünmeye mahkumdur. Kimi şirketler kadınların iş gücünden daha çok istifade etmek için onların istemli anneliklerine taş koyar. Bazı kurumlar ise anne olmayı istemeyen kadınları eve itip en iyi yaptıkları işin bu olduğu vurgusu ile onlara iş vermez. Üretkenliğin doğurganlıkla eş değer olduğu durumlarda kadının karar mekanizmasının işlerliğinin zayıflamasına başta devlet politikaları, sonrasında ise işbirlikçi yandaş erkek bilinci ortak olur. Doğurganlık dışında bilimum ev işlerinde üretim, ev sınırlarından çıkmadan evde biçki-dikişle üretim, ev dışında başkasının evinin işlerini yaparak üretim, diplomalı ise ofiste üretim beklentisi ile hemen her alanda kadınların üretkenliği sınanır.
VAJİNA: Absürtlükler diyarında adı sıklıkla yasaklanan kadınların genital organına verilen addır. Kadın cinselliğinin 21.yy'a rağmen yasaklı olduğu bir cephede elbette kadınlık organından söz etmek de ayıp karşılanmıştır.
YOSMA: TDK'ya göre “şen, güzel, fettan genç kadın”a verilen addır. Genellikle tüm bu kadınlığı ile barışık neşeli hatunlara ya bir hakaret ya da bir sulanma maksadı ile hitap sözcüğü olarak kullanılır.

ZEVCE: Bir erkeğin “nikahına aldığı” kadına Osmanlı Türkçesi'nde verilen isim. Modern tabirle erkeğin eşinin karşılığıdır. Günümüzde cezve kelimesini anıştıran bu kelime bazen kadının zevce değil de cezve yerine koyulduğunu düşündürmüyor değildir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder